MÜSLÜMANLAR KENDİSİNİ SORGULAMALI!

MÜSLÜMANLAR KENDİSİNİ SORGULAMALI!

HÜR DÜŞÜNCE                                                                                    ZEKERİYYA İLLEEZ

                                          MÜSLÜMANLAR KENDİSİNİ SORGULAMALI!

          Dilde Müslümanım demek kafi mi? Eğitimde ve öğretim faaliyetlerinde; öğrenim (Öğrencilerin öğrenmesi), öğretim (Öğretmenler başta olmak üzere öğretme durumu) sonucunda,şayet öğrenilenler davranış haline gelmiş ise eğitim gerçekleşir.

          İnsanlar hayat boyu sistemli veya sistemsiz eğitim sürecindedir. Bu eğitim süreciyle birlikte hayatını yani ömrünü yaşar. İnsan tercihini,karar vermesini ne ile yapar? Allah’ın insanlara bahşettiği,diğer canlılardan üstün niteliği ihtiva eden akıl düşüncesiyle yapar.

          Akıl ve düşüncesini kaybeden insan robotlaşır. “Hür düşünce,hür fikir,hür iradeye” sahip olamaz. Dolayısıyla beyni ipotekte olur.

          Allah’ın vermiş olduğu akıl ve düşünceden ilim,inanç,kültür değerleri de; merak,araştırma,inceleme,karar verme gibi bir takım tavırlar – amaçlar için ortaya çıkmıştır.

          İnsanlar akıl ve düşüncesiyle karar verip yaşarken,imtihan dünyasındadır. Yani yaptıkları,yaşadıkları maddi ve manevi her şeyden sorumludur. Sonuçta; beden toprağa dönecek,ruh Allah’a hesap verecektir.

          İnsanlar akıl ve düşüncesiyle yaşarlarken; ilahi ve beşeri(insan) kaynaklı inanç değerleri,din ortaya çıkmıştır. Bir Müslüman için din; Allah’ın insanları iyiye,güzele,doğruya,güzele yöneltmek için,peygamberleri aracılığı ile göndermiş ilahi kurallar bütünüdür.

          Kur’an da insanlar üç gurupta ifade ediliyor. Mütedeyyinler (Dindar-Dinci değil!) . Münafıklar. Münkirler (İnkarcılar-Ateistler) der.

          Kendisinin Müslüman olduğunu söyleyen insan,imanını-inancını davranış olarak göstermesi gerekir. Ben Müslümanım diyen insanın mümin sıfatında İslamı yaşaması gerekir.

          21. yy’da (2021 Türkiye’sin de 2021’den 2022’ye girerken) İslam aleminin durumu vahim ve içler acısıdır. Muhakkak ki İslam-Kur’an Allah’ın korumasındadır. Ancak ben Müslümanım diyen İslamı yaşıyor mu? O zaman dünyaya baktığımız zaman İslam alemi içinde ki kavga dünden bu güne devam etmektedir. Dünya silah üretmini %50’den fazlası İslam ülkeleri-Müslümanlar tarafından alınmakta ve Müslüman Müslümanı öldürmektedir! Kendi içinde kavga devam ediyor. Niçin? Bu niçin sorusuna cevap vermemiz gerekmez mi? İslam aleminde öldüren Müslümanım diyor,ölen Müslümanım diyor. İkisi de Allah diyor. Ama bu kavga,kaos,kargaşanın temelinde yatan gerçek sebepler nelerdir?

          İslam aleminde söz,davranışa dönüşmemş midir? İslam’ın kandilleri  ve bilim adamları dediğimiz itibarlı insanlar mı görevlerini tam yapamamışlardır? Yoksa bu kandilleri; insanımız ve yöneticilerimiz kendi dünyalarına göre mi anlamışlardır? Tabi bu soruların cevapları verilip,iyi analiz yapılması gerekir.

          İslam’ın temel kuralları ve yaşayışı; Kur’an ve Sünnettir. (Hz. Muhammed Efendimizin sözleri ve yaşayışıdır. Tabi ki Hz. Muhammede Efendimiz’in söz ve davranışları-yaşayışı Kur’an’a uygundur.

          İslamiyet’in Hz. Muhammed’in vefatı sonrası Hz. Ebubekir,Hz. Ömer, Hz. Osman,Hz.Ali dönemleri asr-ı saadet olarak yaşanmıştır.

          Kur’an ayetleri ,Hz. Muhammed Efendimiz’in Sünneti-hadisleri; sahabeler,alimler,evliyalar,embiyalar,salihler,abdallar,zahidler vasıtasıyla nesilden nesile aktarılmıştır.

          Hz. Ali döneminde başlayan; Ali,Muaviye,Hariciye adı verilen tarafların muktedir olma çabaları,halkın bölünmesine sebep olmuştur.

          Zaman içinde ortaya çıkan bölünmelerin çoğalmasıyla; Hz. Hasan (zehirlenmesi) ve Hz. Hüseyin’in (Kerbela) olayları İslam alemi içinde  fitnelik ve fesatlığı çoğaltmıştır.

          İslamiyet içinde,İslam’ın daha coşkulu ve güzel yaşamması amaçlı mezhepler ardından gelen tarikat ve cemaat unsurları,aralarında ki rekabet ve çatışma ortamları; İslam karşıtlarına çok büyük fırsatlar vermiştir.

          Zaman içinde İslam dünyası niçin kendi içinde birlikte bir güç halinde değil? İslamiyet günümüze kadar gerçek anlamıyla anlaşılıp; iyi,güzel,doğru şekilde yaşanmış mıdır? İslam dünyasındaki bölünmüşlüğün sebepleri ve gelişmeleri neler olmuştur? Sorularına cevap vermemiz gerekmez mi!

          İslam dünyasında bir çok bilim adamı yetişmiş,İslamın kandilleri olmuşlardır. Öncelikle kendi halkını aydınlatmakla birlikte,dünya kültür ve medeniyetine (bilimine) katkıda bulunmuşlardır. İbn-i Sina,Farabi,İbn-i Rüşd,İbn-i Haldun gibi alimler Yunan felesefecisi Aristo çizgisinde deneyimci-akıl ve bilim yolundan gitmişlerdir. Eflatun’un idealist felsefe anlayış çizgisinde olan (Horasan Tus kentinde doğan) İmam-ı Gazzali(1058-11119, (Hüccet’ül İslam-İslam’ın Kanıtı) halk üzerinde etkili olması ile İslam toplumu doğu-batı diyebileceğimiz şekilde bölünmüştür.

          İslam coğrafyasında çok etkin,saygın durumda yukarıda belirttiğimiz bilim adamlarınında etkisiyle,toplumlar birbirine zıt şekilde ekileniyordu.

          11. ve 12. Y.y.da doğu da İmam-ı Gazzali çok saygın ve etkili konumda idi. “Tehafütü’l- Felasife”(Filozofların tutarsızlığı,Klasik Yayınları 2014) adlı eserinde; akıl inanca ters düşmez.Devletin varlığı ve güvenliği için akılcı gidişi önlemeye çalışmıştır. Bu konuda Farabi ve İbn-i Sina’yı eleştirmiş ve kafirlikle suçlamıştır. Gazzali aklı ile inancı karşıt olarak düşünür ve neden-sonuç ilişkisinin araştırılmasına karşı çıkar.

          Gazzali,”islam’ın tekamüle erdiğini “ belirterek,İslam’daki içtihat kapısını kapatmıştır. Ümmeti soru soran,eleştiren,itiraz eden kütle değil itaat eden ve teslim olan topluluk olarak görür.

          Gazzali,” İhya-i Ulumud-Din “ (Din Bilimlerinin Dirilmesi- Huzur Yayınevi 2008) eserinde akıl yürütmeye dayalı eğitimin ve öğretimin,din duygularını öldürdüğünü iddia etmiştir. Bilimsel düşüncenin kırılması gerektiğini yoksa dini duyguların dirilemiyeceğini savunmuştur.

          Gazzali,düşünsel tartışmaların faydasından çok zararının olduğunu belirtir. İkiyüzlülük,kıskançlık, büyüklenme,düşmanlık,böbürlenme kötü huyların kaynağıdır,demektedir.

          Gazzali,İbn-i Sina’nın  “Kitab’us Şifa’sında (Say Yayınları 2013) geçen düşüncelerini “Tehafütü’l-Felasife” adlı eserinde küfür,İslam dışı olduğunu belirtir.

          Gazzali İslam’ın doğu coğrafyasında çok etkili bir halde olurken; kendi dışımda ki Farabi ve İbn-i Sina gibi bilim adamlarını kafir ve din dışı olmakla itham ederken; akıl ve bilim yerine nakil temelinde; itaatkar,sorgulamayan,biat toplumunun oluşmasını sağlamıştır.

          Gazzali’den 100 yıl sonra İbn-i Rüşd (1126-1198) “Tehafüt et-Tehafüt” (Tutarsızlığın Tutarsızlığı- Bordo Siyah Yayınları 2012) akıl inanç ilişkisinin var olması ve gerekliliğini ifade eder. Bilimin ve felsefenin kafirlik olmayacağını,insan aklının özgür bırakılmasının,dini kuralların akıl ve mantıkla çelişmesi halinde akla göre yorum yapılmasının gereğini belirtir. İbn-i Rüşd,” İnsan aklı da Allah vergisi bir yetenektir ve bu nedenle akla uygun nakle (Kutsal söz-Vahiy) uygundur” der.

          Hz. Muhammed Efendimiz’in hadislerinde,” Bir saatlik düşünüş (tefekkür) 60 yıllık nafile ibadettir. Daha hayırlıdır.”, “İlim öğrenmek,beşikten mezara kadar farzdır.”,” İlim Çin’de de olsa gidip alınız.” Belirttiği gibi İslam bilimle çatışmayıp,evrensel yapıda,akla ve tabiyata en uygun  bir din olduğunu belirtmektedir.

          Kur’an da Rad Suresi 19. Ayette “İnnema yetezekkerü Ulül elbab” ifadesinin meali “Yalnızca derin düşünebilen akıl sahipleri bunu idrak edebilir.” “Ulül elbab” kavramını ( akıl-nakil çatışmasında Akl-ı Selim karar vermelidir (Dr. Harun Çağlayan,Bilgi Kaynağı olarak Akıl )

          Gazzali Astronomi biliminden bahsetmiş “Astronomi bilmeyen marifetullahta noksan kalır”  der. Marifetullah,Allah’ı tanımaktır. Bilimsiz ve ilimsiz Astronomi olur mu? Der. Bu sözü ile şu soru aklıma geliyor. Acaba Gazzali yanlış mı anlaşıldı? Akıl ile inancın biribirinden ayrı ama uygun olması gereği üzerinde durması,güç sahipleri tarafından saptırılarak,kendi muktedirlikleri için mi kullanmışlardır?

          Gazzali İslam coğrafyasında özellikle yönetici ve güç sahiplerinin,kendi saltanatlerının devamı için istismarında,siyasi alanda daha etkili olmuştur.

          Osmanlı tarihinde Fatih’in İstanbul’u fethi ardından,Osmanlı Medrese tedrisatında Gazzali ekolü etkili olmuştur. İstanbul’un fethinde kullanılan Şahi topları, 1517 de Ridaniye Savaş’ında kullanılan yivli topların medeniyet,bilim ve teknolojide üstünlüğü ifade ederken; özellikle 16. Y.y dan sonra “Etrak-ı bi İdrak” (Akılsız Türkler) Türklerin aşağılanması,saf dışı bırakılması,İdris-i Bitlis’inin telkinleriyle Türkmen kıyımları vb. gelişmelerle birlikte Osmanlı da Ehl-i İman,Ehl-i İlim,Ehl-i Hikmet (Felsefe), özgür düşünce(Hür düşünce) , felsefeden uzak durulmuş,sadece din eğitimine ağırlık verilmiş ama bilim ihmal edilmiştir!

          Avrupa da İbn-i Rüşd’ün kitapları Arapça’dan Latinceye çevrilmiş,bu Batı Rönesans’ını başlatmıştır. Batı İbn-i Rüşd’ün yolunda giderken,doğu Gazzali’nin yolundan gitmiştir. Sonuç ortadadır.

          İbn-i Rüşd’ün İslam dünyasında ki tek başarılı olduğu yer Türkiye’dir. TC Devletinin temeli,nitelikleri,tarihsel anlamı budur. Şöyle ki Mustafa Kemal Atatürk ,İbn-i Rüşd’ün manevi öğrencisi denilebilir.

          İslam dünyasına günümüzde baktığımız zaman,Yahudi Haham’ın ifadesiyle 72 tarikat ve cemaatlerin ,El Şebbap,Boko Haram,İşid gibi örgütleri Allah-İslam adına diyerek öldürdükleri Müslüman olup,ölenlerde Allah- İslam demektedir. İslam sözcüğü Arapça’da  se-le-me kökünden türemiştir. Anlamı “Barış’tır.”

          Dün yani (1100-1200) bu güne kadar Gazzali,İbn-i Rüşd,Farabi,İbn-i Sina,İbn-i Haldun,Ahmet yesevi,El Kindi, Mevlana,Yunus Emre,Hacı Bektaş-ı Veli,Şemsi Tebrizi,Muhiyiddin İbn-i Arabi,Sadreddin Konevi, Hallac-ı Mansur,İmam-ı Rabbani,İmam-ı Azamı Ebu Hanife, İmam-ı Buhari gibi İslam tefekkürleri ve düşünürleri bu coğrafya da bir daha çıkmamıştır. Şöyle ki; Avrupa da  20 ve 21. Yüzyıllarda bir çok; Thomas Hobbes,İnmamuel Kant,Montesqueu,Auguto Cmpte, Emile Durkheim,Maurice Duverger gibi entellektüeller çıkarken,henüz İslam dünyasında yoktur!

          İlımlı İslam,yeşil Kuşak projeleriyle Afganistan ve İran’da türeyen,Pamir Yaylası ve Kafkasya arasında çoğalan taliban nitelikli dinci akımı,Ortadoğu ve Afrika’yı etki alanına almış durumdadır. Bu dinci hareket,İslam’ı istismar eden,yaşamayan ama kullanan “Yeşil Kuşak”,” Ilımlı İslam”  projeleriyle devam etmektedir.

          Yani İslam dünyası kan ve göz yaşı içindedir.

          Bölgede İslam dünyasında barışın ve huzurun olması, “Ilımlı İslam”, “Yeşil Kuşak” projelerinin kalkmasıyla mümkündür. Bu durum emperyalistlerin işine gelmez. Çünkü; İslam dünyasının barış içinde ki birlikteliği,emperyalizme en büyük handikaptır.

          İslam alemi kendini iyi,güzel,doğru şekilde sorgulamalıdır.

          İslam coğrafyası başta olmak üzere,dünyaynın barış içinde yaşamasının temelinde Atatürk’ün sözü “Yurtta barış,dünyada barış” kaynak ve rehber olmalıdır.

ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ