HİKÂYE

HİKÂYE

Mehmet Ali Talayhan
Hikâye; Bir hadiseyi anlatma veya yazmak işine denir. Arapça asıllı bir kelime olup, yazı ve konuşma dilimize girerek edebiyatımızda hatırı sayılır bir yere sahip olmuştur. Ayrıca bütün lügatlerin ifadelerine göre bir hadiseyi sırası ile anlatma ve yazma işidir hikâye. Sürüp giden, üzerinde durmadan konuşulan hadiselerde isim tamlamasının ikinci unsur olarak vazife alır. Hayat hikâyesi, seyahat hikâyesi gibi tamlamalarda kullanılırken olumsuz manalar ihtiva ettiği görülmektedir.
Daha önceleri sıkça tekrar edildiğinden usanç veren anlatıların tekraren anlatılması karşısında dinleyenlerin tepki olarak bunları daha önce çok duydum, hepsi boş hikâye diyerek olumsuzlaşan bir mana da ihtiva etmesi hayatımızın her alanına girdiğinin, geniş bir sahada kendisine yer edindiğinin ispatıdır. Belli bir yer ve zamanda geçen hadiselerin anlatıldığı edebi tür olan romanın daha küçük hacimlisidir hikâye. Hikâye bu itibarla tarihi kayıtlar için belli bir dönem için kaynak teşkil etmiştir. Edebi türler içindeki en eski metinler arasında yerini almış olup geçmişten geleceğe taşıdığı mesajlar ile toplumların kıymetleri arasında hak ettiği yeri almıştır. Hikâye muhtevası ile geçmişteki cemiyet hayatının canlı portresidir.
Garp ile şark klasikleri arasında yer alan edebi türler içinde hikâyelerin yeri günümüz hikâye ve hikâyecileri için örnek teşkil etmektedir. Türkçe terimler içinde isim tamlaması olarak kendine yer bulmuş olmakla yetinmemiş çekimli fiilin de parçası olmuştur. Hikâye-i mâzî, hikâye-i hâl gibi. Şimdilerde pek kullanılmasa da hikâye-nüvis denildiğinde hikâye yazan, hikâyeci olarak bilinirdi. Hikâye yazan (hikâye-nüvis) olur da hikâye anlatan olmaz mı? Elbette olur ve adı da hikâye perdaz olarak bilinirdi. Hikâyeyi herkes anlatamazdı. Günümüzde okuldan hastaneye şirketlerden siyasetçilere kadar hemen herkes yaptığı işi hikâye şeklinde anlatarak tesir sahasını genişletmeye çalışmaktadır. Ders anlatan öğretmenin dersini haikâyeleştirmek suretiyle anlatması halinde daha etkili olduğu aşikardır. Hikâye-perdaz’dan hikâye anlatıcılığına geçişte anlatılanlar zamana ve mekâna uygun hale getirilmiştir. Hikâye anlatanın jest ve mimiklerini destekleyen müzik ile birlikte yapılması halinde hikâyenin tesirini artacağı şüphesizdir. Bir zamanların eğlence merkezleri olan kahvehanelerde meddahlık yapanların anlattıkları hikâyeler halkın en çok konuştukları konular arasına girmiştir. Bir sandalye üzerinde veya yüksekçe bir yere çıkarak sesini en arkadakine duyurmaya çalışan meddah (özel kıyafet ve malzemeleri ile hem göze hem de kulağa hitap ederdi) nefesine güvenmek zorundaydı. Günümüz hikâyecileri hikâyelerinde cin, peri, dev, dağ ve canavar gibi figürleri kaldırarak yerine teknolojik figürlere yer vermişlerdir.
Günümüz büyük şirketlerin yaptıkları faaliyetlerin tanıtımında tayin ettikleri hikâye anlatıcıları yanında en tepedeki görevlinin baş hikâye anlatıcısı yani eskilerin tabiri ile hikâye-perdaz olarak işini yaptığı görülmektedir. Bu durum hikâyenin yeniden keşfedilmesi manasına gelmektedir. İnsanın anlatılanlar karşısında daha çok etkilendiği bu tarz davranışlar gittikçe yaygınlaşmaktadır. Eski hikâyelerdeki iki kişi arasında geçen iyi-kötü ve arasında kalanların anlatıldığı hikâyeler yerini teknolojik malzemenin ürünü kahramanların alması zamanın bir gereği gibi görünmektedir. Eski hikâyelerin anlattıkları ile yeni hikâyelerin arasında muhteva farkı kaçınılmaz olmuştur. Çünkü, eskiden hikâyelerde muhtevalar iyi insan olmanın önemi ve özlemi olarak ağırlık kazanırken toprak, vatan, insan ve aile sevgisi ağırlıktadır. O dönemin Hikâye mekanları mahfiller arasında tekkeler, medreseler, sohbet halvetleri ve kahvehaneler başta gelmekteydi. Bir tür haberleşme vasıtası olan hikâyeler dilden dile, kulaktan kulağa yayılırken biçim değiştirdiği de olmuştu. Bu durum yadırganmadan devam ederdi. Hikâye kahramanları dinleyicilerin muhayyilelerinde gezip dururdu.
Yeni hikâye anlatıcılarının anlattıkları veya yazdıkları hikâyelerde eski hikâyelerdeki muhtevaya ilave olarak başka yeni konular eklenmiştir. Modern hikâye anlatıcılığının daha geniş bir sahası olduğu açıktır. Eski hikâye tarzından kendisini soyutlamış olsa da tarih hikâye anlatıcılığı, şahsi hikâye anlatıcılığı ve politik hikâye anlatıcılığı gibi çeşitleri ortaya çıkmıştır. Adına medya denilen yaygın uygulamaların sayesinde hızlı bir şekilde dünyanın en ücra noktalarındaki insanların aynı anda ulaşabilecekleri hale gelmiştir. İnstagram, facebook ve diğer medya araçları bu hikâye anlatıcılığının aracı olmuşlardır. Hikâye medya uygulamalarına yüklenen videolar sayesinde istenilen zamanda tekraren ulaşılmak özelliğine kavuşmuştur. Hikâyenin gücü tarih boyunca etkili olmuştur. Günümüzde bunu fark eden ticari kurumlar, uluslararası şirketler pazarlama ve reklam sahasında hikâyeden istifade ederek büyük başarılar elde etmektedirler. Hikâyenin gücünü fark eden modern politikacılar! bundan azami bir biçimde istifade etmenin gayreti içindedirler. Anadolu da uzun kış gecelerinde bir hikâyenin bir hikâye anlatıcısı tarafından günlerce süren heyecanlı anlatımı dinleyici ile anlatıcı arasında nasıl bir bağ meydana getirmişti? Yeni hikâye anlatıcılarının dinleyici ile bağları eskiler gibi bir benzerlik var mı? Eski hikâye ve hikâye anlatıcılarının anlattıklarının muhteva bakımından bir olmadığı en azından şimdiki hikâye anlatıcılarının hikâyeleri ideal insan için hiçbir gayretlerinin olmadığı açıktır.
Hikâye, hikâyeci, hikâyecilik ve hikâyet’ten yeni çıkarılan öykü kelimesini çıkaranlara inatla öykü, öykücülük demeye devam etmektedirler. Her bir hikâyenin bir hikâyesi olduğu gibi mistik muhtevalı sahalarda da kullanıldığını biliyoruz. Dinle neyden kim hikâyet etmede/ayrılıklardan şikâyet etmede diye mesnevideki sözlerine başlayan Mevlâna ile birlikte başka ulularda bu tarzı kullanmayı yeğlemişlerdir. Dede Korkut’tan ta Ömer Seyfettin’e kadar devam eden hikâyeler arasında kendilerini arayanlar olmuş mudur? Beydaba’dan Jean de La Fontaine hikâye konuları ile birbirlerine benzer yanlarını araştıranlar olmuş mudur? Beydaba’nın Kelile ve Dimne Hz. İsa’dan önce yazılmış fabl türü hikâyeler iyi insan olmanın erdemi üzerinde yoğunlaşmıştır. Şeyhi’nin Harnamesi, Ferîdüddin Attâr’ın Mantıku’t Tayr da ihtiva eden kuşların ağzıyla anlatılan hikâyeler asırlardır insan ruhunu ve vicdanını cilalayan hikâyelerdir.
Eski zamanlarda her hükümdarın bir hikâye anlatıcısı bulunurdu. Hikâye anlatıcısı anlattığı hikâyelerle hükümdara nasihat vermeye çalışırlardı. Bu hikâyelere siyasetname denir. Yusuf Has Hacip’in yazdığı Kutud gu Bilig de bu sahada yazılmış en önemli siyasetnamelerden biridir. Ünlü Selçuklu veziri Nizâmül Mülk Sultan Melikşah’a vezirlik yapmış ve hem de anlattıkları hikâyelerle (Siyasetname) devlet idaresinin nasıl yapması gerektiğini izah etmeye çalışmıştı. Devleti yönetenler yönettiklerinden akıl almaktaydılar! Yöneticiler; İnsanı ve cemiyeti daha çok nasıl mutlu edebilirim düşüncesi ile anlatılan hikâyelerden ders almaktan imtina etmemişlerdir
Günümüzde hikâyecilerin yerini düşünce kuruluşları almaktadır. Son derece gelişmiş teknik cihazlar ve teknik desteklerle birlikte düşüncelerini ilgili kurum ve kuruşlara anlaştıkları ücret karşılığında hizmet vermektedirler. Düşünce kuruluşları hikâye anlatmak yerine geleceğe dönük projeler üreterek hizmet etmektedirler.
İnsanı sadece tüketen bir obje olarak görmekten başka amacı olmayan günümüz modern yönetim tarzı, insanın kendisine ait geçmişi ile ilgili hikâyesinin umursamadan bildiğini yapmaya devam etmektedir. Acıların, zulmün hüküm sürdüğü modern asrın hikayesi karşısında şahsıların hikayesinin hiçbir ehemmiyeti kalmamıştır. Sizin bir hikâyeniz var mı ya da sizin hikâyeniz nasıldı?.

ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ