EROL GÜNGÖR (1938-1983)

EROL GÜNGÖR (1938-1983)

EROL GÜNGÖR (1938-1983)
Mehmet Ali Talayhan

Türk irfan hayatının mümtaz siması büyük düşünür ve fikir adamı Erol Güngör’ün vefatının (24 Nisan 1983) ardından 38 sene geçti. Mümtaz Turhan’ın asistanı olarak sosyal psikoloji sahasında fikir hayatımıza kısacık ömründe (45) ancak uzun yıllarda verilebilecek eserler sığdırdı. Türk münevverinin nasıl yaşaması gerektiği hakkında makaleler yazdı. Türk halkının yaşantısı hakkında da tespitler yaparak bu tespitlerini geçmişin iftihar vesilesi olan davranışları ile mukayese etti. Muhafazakâr hayat anlayışını benimseyen halkın hiç de bu anlayışa uygun olmayan davranışlar sergilediğini yazdı. Erol Güngör, münevverlerin nadir olduğu bir zamanda Türk halkının şimdiki hayatını görseydi kim bilir neler yazardı!
Türk seciye ve ahlakının önemi ve kıymetini tarihten örnekler vererek anlatırken, yeni neslin kendisini muhafazakâr olarak tanıtmasına rağmen, bu neslin davranışlarıyla bunu göstermediğine hayıflanarak bu zaaflarını hem anlattı hem de yazdı. Dışardan gelen bir yabancının tarih kitaplarında okuduğu Türk tipi ahlak anlayışını görmesinin neredeyse mümkün olmadığını ifade etmekten çekinmedi. Her köşe başında cemaat, tarikat, dernek, vakıf ve muhafazakâr çevrelerin revaçta olduğu bir cemiyette olması gerekenin tam tersi bir neticenin ortaya çıktığını, bunu gören herhangi bir yabancının farklı bir ülkeye geldiğini düşünmekten kendisini alamayacağını ifade etti. Şimdi aynı durumda olduğumuzu söylemek için keşif yapamaya gerek olmadığı aşikardır. Bir değişim içinde olduğumuz kesin, ancak bu değişimin nasıl bir istikamete doğru ilerlediğini görmek gerekir. Erol Güngör cephesinden baktığımızda olumlu veya iyimser olmanın neredeyse imkânsız olduğu anlaşılmaktadır.
Türkiye’de medeniyet tartışmasının yerini yeni bir güç aldı. Bu güç, asıl vazifesi kalbi/Mistik/deruni zevklerin yaşanmasını sağlayarak dünyevi olmaktan uzaklaşmak olmasına rağmen aksi bir faaliyet içine girip, dünyevi olmaktan çekinmeyen kalbi/deruni/mistik duyguların dünyevi hayat için kullanıldığı görülmektedir. Bu güç, marketler, uçak şirketleri, bankalar, seyahat şirketleri ile vergi rekortmeni olan asırlık kuruluşlara meydan okumaktadır. Asıl amaçlarının dışına çıktıklarından dolayı insan ve medeniyet profilimiz için ideal perspektiflerimizden uzaklaştığımız gerçeğini inkâr edemeyiz. Erol Güngör’ün yaşadığı dönemin yani kırk sene evvelinden de daha kötüye gittiğimiz, yerlerde süründüğümüz vicdan sahibi herkes tarafından kabul edilmektedir. Türkiye hızlı bir değişim geçirmektedir. Zamanımızda cemiyet yeni bir biçim alırken ideolojik guruplar arasındaki mesafeler gittikçe daralmaktadır. Bu da gidişin yanlış bir istikamet veya ideolojilerin görüşlerinde önemli değişiklikler olduğunu göstermektedir. Muhafazakâr çevrelerin ideolojik yaklaşımları sadece kendi çevreleri ile sınırlı kalmayıp, ticari faaliyetleriyle kendilerine düşman çevrelerin sahasına da rahatlıkla girmektedirler. En kuvvetli argümanları “paranın dini yoktur” fikridir. Erol Güngör Kadim Türk kültürünün giderek parçalandığını başıboş bir değişim ve değişime direnenlerin sayılarının da azaldığını ifade ederken, ayakta kalmanın temel direği sağlıksız değişime direnenler sayesinde olduğunu ifade eder. Günümüz ile Erol Güngör arasında geçen zaman dilimine baktığımızda sağlıksız değişimin karşısında kimsenin direndiğini açıkça görmenin neredeyse imkânsız olduğu aşikardır. Gündüz TV kuşaklarında Türk halkının kalitesini görmemek imkânsızdır. Yukarı doğru çıktığımız zaman bugün söylediğini yarın inkâr veya tam tersi sözler söyleyenler görüldükçe vicdan sahiplerinin vicdanlarının nasıl sızladığını anlamamak hiç de zor değildir. Millî bünyeyi kuvvetlendirici çareler aramak kimsenin aklına gelmez mi? Erol Güngör’ü mü bekleyeceğiz?
Türk kültürünü savunan insanları mumla arar hale geldiğimiz bir dönemden geçtiğimizi herkes görüyor. Erol Güngör, Türk kültürünü kitaplarda okuyan birinin Türkiye’yi ziyareti sırasında Türklerin görgü kurallarını bilmediklerine rahatlıkla kanaat getirebilir düşüncesindeydi. Sokaklarımız, caddelerimiz, ırmaklarımız, tarihi eserlerimiz; hasılı yaşadığımız çevrenin ne kadar kötü olduğu açıkça ortadadır. Öyleyse biz nasıl medeni oluruz! Su içtiği derelere zehirli fabrika atıklarını boşaltan bir anlayış Türk olabilir mi? Ya da piknik yaptığı yerde atıklarını bırakanlara medeni denebilir mi?
Erol Güngör, sosyal değişim içinde olduğumuzu şehirlerimize bakarak değerlendiren bir yabancının, hakkımızda söyleyeceği sözler yüzünden onlara, “Türklüğe hakaret etmekten dava açılır” demekten kendini alamamıştır. Tarih zengini ve tabiat harikası topraklarımızı betona gömdük. Bunun hakaret sayılabilecek tarafı neresidir. Türk tipi bir şehir inşa ettik mi? Kibrit kutusu gibi binaları dikerken mefahirimiz olan değerlerimizin köküne de kibrit suyu dökmekten kaçınmadık. Köklü çözüm üretmesi gereken muhafazakâr yöneticilerin bizzat kendilerinin çözümsüz oldukları ortaya çıktı. Ancak yapılan tahribatın nasıl tamir edileceği hakkında hiçbir umut ışığı görülmemektedir. “Ben güzel ahlakı tamamlamaya geldim” diyen bir peygamberin ümmetiyiz. Bir buçuk asırdır anlatılan ahlaki geleneklerin günümüzde kahır ekseriyeti Müslüman olan ülkemizde ahlaki çürüme ne ile izah edilmelidir. Para ve menfaatin her değerin önüne geçtiği bir zaman dilimi yaşanıyor. Üstelik yapılan adaletsizlikler, kayırmalar, yolsuzluklar; hasılı tüm olumsuzluklara manevi kılıflar arasına sokuşturulması daha vahim bir hal almıştır. Türk ahlakına göre yaşamanın en önemli şartı şerefli yaşamaktır. Türkler için şereften daha üstün bir değer yoktur. Şereflerine halel gelmemesi için hayatlarını feda etmekten çekinmezler. Sahip oldukları imkânları yakınlarına ve tanıdıklarına devlet imkânlarını asla peşkeş çekmezler. Rüşvet, yalan gibi kavramlar Türklerin sözlüğünde yer almaz. Yalan söylemekten kaçındıkları gibi sözünde mutlaka dururlar, bugün söylediklerini yarın inkâr etmezler. Bütün bu güzel hasletler Türklerde ve dahi Türk milliyetçilerinde bulunması gereken temel vasıflar olarak Erol Güngör tarafından ifade edilmiştir. Ahlak ve şeref kavramlarına sahip olabilenler ancak Türk milliyetçisi olabilirler. Türk milliyetçisinin özü sözü birdir. Riyakarlık nedir bilmez. Çıkarı için kimsenin kulu olmaz. Türk milliyetçiliği ülküsünü benimseyenlerin, Türk kültürünün yılmaz savunucusu olurken özünde bunu yaşayan ve yaşatmaya çalışandır. Erol Güngör, münevverlerin mensubu oldukları Türk milletinin değerleri ile barışık, millete tepeden değil, milletinin yanında onun gibi yaşayarak hadiselere mana vermeye çalışan insan olması gerektiğini savunur. Türk milliyetçisini de aynı çizgide görür. Türk’ün şeref ve haysiyetini kendi şeref ve haysiyeti gibi görür.
İslam ve milliyetçilik hakkındaki görüşleri arasında islamın siyaset sahasında büyümediğini O’nun hedefinin tek başına yürümek olduğunu ifade eder. Erol Güngör’e göre fikir adamları islam düşüncesini yüklenebilirler. Müslüman münevverler, sanatkârlar, alimler, mütefekkirler islam düşünce yükünün şuuruna erdiklerinde cemiyetin daha zengin ve medeni bir tavır içinde olacağını ifade eder. Nihai hedef olan medeniyeti ise politikacılar, siyasetçiler yaratamazlar. Medeniyet ancak alimler ve sanatkarların gayretleri ile ortaya çıkar. Erol Güngör’ü anlatmak bu kısa yazının haddi değildir. İnşallah hatırlanır ve fikrileri daha geniş sahalarda mevzu bahis edilir.
Erol Güngör, gittikçe çoraklaşan fikir iklimimize kısa süren ömrünü manevi anlamda uzatarak kalıcı eserler bıraktı. Yetişecek yeni nesillerin Erol Güngör’ü tanımaları halinde Türk milletine ve insanlığa büyük hizmetleri olacağı aşikardır. Yazımı kadim dostum büyüğüm kültür insanı Hakkı Duran’ın bir dörtlüğü ile sonlandırıyorum.

EROL GÜNGÖR

İlim, dehâ ve aşkla milletine seslenmiş
Ülkemin aydınları irfânından beslenmiş
Verimli geçen kısa ömrü Erol Güngör’ün
Türklüğe ufuk açan eserlerle süslenmiş.’
(Hakkı Duran)
Erol Güngör’ü rahmet minnet ve dualarla yad ediyorum.

ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ