Şehirleşmenin sonuçlarından biri de tatil yapmak ihtiyacının hayat standardı halini almış olmasıdır. Betonlaşan şehirlerin sıcaklarından bunalanlar arasında serin su kenarında ağaçların altında kaçamak tatil yapanlar vardır. Macera veya tabiat ile baş başa kalmak isteyenler küçük bir çadırın içinde bir dağ yamacında ya tek başına ya da ekip olarak tatil yapanlar da vardır. Eski bir aracın kasasını yatak odası ve mutfak haline getirerek dağ tepe deniz kenarı demeden canının istediği her yerde mola vererek tatil yapanların sayısı gittikçe artıyor gibidir. Bulunduğu ortamı değiştirmek isteyenlerin arasında düdüklü tencere gibi kaynayan deniz kenarlarının sıcakları arasında tatillerini geçirenlerin sayısı daha fazla ve gittikçe artmaktadır.

Tatil kelimesi dilimize Arapçadan girmiştir. Kırsal hayatta kimsenin tatile ihtiyacı olmadığı hayat tarzı geride kaldı. Şehir hayatının gürültülü kaotik ve kalabalık yapısından bir süreliğine uzaklaşarak hoşça! vakit harcamanın adına tatil denilmiştir. Hoşça diyorum zira kimine göre de kalabalıklaşan tatil yörelerindeki geçici kısa zaman çekilmez bir hal almıştır. Denize girmek amacıyla gidilen kıyı kesimindeki küçük kasabaların kalabalıkları yaz aylarında şehir kalabalığından daha fazla hale gelmesi tatil için gidenleri sessizlik yerine gürültü karşılamaktadır. Bir kalabalıktan başka bir kalabalığa iltica etmenin adına tatil yapmak olmuştur.

Tatili fırsat bilen turistik yerlerdeki esnaf! ekmekten tuza kadar hemen her şeyi normalin fevkinde satarak suni kalabalığa hizmet eder. Bu durum sadece bize has bir uygulama değildir. Dünyanın her yerinde turist en tabii ihtiyacını dahi karşılarken değerinden çok yüksek bedel öder ve bunun astronomik olduğunu da bilir. En sıradan bir çorbanın değerinin kat be kat üzerinde satışa sunulması gelir seviyesi orta derecede olan birinin buralarda bırakın bir geceyi bir saat bile geçirmesi çok müşküldür. Buna rağmen her sene artarak devam eden kıyılardaki geçici nüfus artışının sebebini anlamak da çok zor.

Turizm gelirlerinin artması ya da insanlarımız güzel yerlerde tatil yapsınlar diye Çanakkale’den başlayarak Hatay’a kadar olan kıyıların beyaz boyalı evler kaplamış durumdadır. Binlerce yıllık yeşil zeytin ağaçlarının yerine dikilen bu betonların kazandırdığının hesabını yapıldığını zannetmek saflık olur. Tahrip edilen, yangınların alıp götürdüğü ormanların yerine devasa beton bloklardan meydana gelen isimlerini dahi telaffuz etmekte zorlandığımız otellerin varlığı kime ne kadar kazandırdığının hesabını bilemiyoruz ancak bize neleri kaybettirdiğini de herkes biliyor.

Çok az da olsa kalan yeşil alanlarımızın korunması millî bir görevdir. Yeşili yok edilerek betonlaştırılan alanların tekrar nasıl yeşil hale getirilir bilinmez ancak, ileride şimdiki turizm faaliyetlerinin tersine bir dönüş olması halinde neleri kaybettiğimizi anladığımızda çok geç kalmış olacağız.

Şehirleşmenin yoğun olmadığı zamanlarda şehirliler köylerdeki yakınlarının yanına giderek yazı geçirirlerdi. Köy ve şehir hayatının konu edildiği çocuk hikâye ve romanlarının sayısı hayli fazladır. Edebiyatımızda hala baskın köy edebi eserlerinin şehir hayatını anlatanlardan fazla olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Köy tatili hasretini çekenler sadece yaşlılar mıdır? Bilinmez ancak ‘Andıkça eski günleri hasretle derinden’ şarkısını mırıldanırken karşılaştığınız büyüğünüzün bu hasretini sakın yadırgamayın. Sizin eski tatil hatıralarınızı hasretle anarken bu duruma düşebileceğinizi de sakın unutmayın.

Güneşin yakmadığı vücutlar yerine kolların ve yüzün güneşten simsiyah olduğu yaylaların serinliği gece çocukların parlayan yıldızları sayma yarışı ve erkenden yatılarak bol oksijenle dolan ciğerlerle uyanırken zinde olmanın verdiği çeviklik her bir işi yapacak hale gelmenin işareti sayılırdı. Bizim nesil çocukluğunda okulun tatil olmasının akabinde bu işlerin kendisini beklediğini biliyordu. Kış gelecek buna yaz aylarından itibaren hazırlanmak demekti. Hala bu işleri yapan mutlaka vardır. Ancak, sayılarının hayli azaldığı da muhakkaktır. İşlerin de eskisi gibi yoğun olmadığını söylemek de zor değildir. Tarım, ziraat ve hayvancılıkta teknik aletlerin yaygınlaşmaya başlaması insan emeğinin de azalmasına vesile olmuştur. Yaylaya tatile gidenlerin işi de kolaylaşmıştır.

Su fakiri bir ülkenin sakinleri olarak ırmaklarımızın debisine müdahale ettiğimiz bir devirde fabrika atıklarının sularımızı kirlettiği de gün gibi ortada durmaktadır. Çok para ve mal kazanmak sistemin inancı olarak hemen her işten kazanç elde etmek asıl olan inancı bir kenara bırakmıştır. Kimi insanların hem deniz tatili hem de gür ormanlar arasında “ormankondu”larda tatil yaptıkları biliniyor. Deniz kenarlarının tahribi yetmiyormuş gibi bir de ormanlardaki “ormankondular”ın tatil amaçlı olarak kullanılır olması ileride nasıl bir felaketin ortaya çıkacağının işareti gibi duruyor. Trabzon’a ait eski Uzungöl ile şimdiki Uzungöl arasındaki farkı iki ayrı zaman dilimine ait fotoğraflardan anlamak çok kolaydır. Turizm için nelerin feda edildiğini hesaplasak elimizi hiçbir şeye değdirmeyiz diye düşünmekten kendimizi alamıyoruz. Turizm gelirlerinin artması için elimizdeki vatan topraklarımızı yeşilliklerimizi ve güzelliklerimizi heba etmekten çekinmiyoruz. Sonuçta elde vatan kalmayacak gibi duruyor.

Ülkeler turizm gelirlerini arttırmak için büyük bir yarış içindeler. Sadece bize has bir durum değildir. Ancak bizim asıl zenginliklerimiz kıyılarımız ve ormanlarımız değildir. Bu zenginliklerimizi satamamanın sıkıntısını yaşadığımızı da bilmiyoruz. Turizm uğruna tahrip edilen sadece ormanlar, ırmaklar değildir. Binlerce yıllık tarihi mirasımızı da koruyamamanın suçunu taşıyoruz.

Memleket hasretini çeken akraba ziyareti yapmak isteyen insanların sayısının artığını söyleyebilir miyiz? Elbette bunları yapanlar vardır. Ancak, sayısının da azaldığı hakikattir. Kalabalıklar arasında yalnızlaşan insan değerlerini ya hafife alır ya da yapamayarak unutur gider. Böylece insan bir sürünün parçası olmaktan kendisini alamaz.

Günümüz insanının tatil yapma hakkı yok mudur? Yok demek mümkün değildir. Ancak abartılan tatil alışkanlıklarının insanların tabiatı tahrip etmeye yemin etmiş gibi hareket etmesini de hoş görülmemelidir. Kirlenen tatil yerlerini tatil sonrasında çekilen fotoğraflarda görünce kanaatlerinizin tatil için değişebileceğini söylemek mümkündür.

Yaz aylarında kıyı şeritlerinde üst üste yığılmış insan kalabalıklarının nasıl tatil yaptıklarını da anlamakta zorlandığımı ifade etmek isterim. Kumların üzerinde güneşin altında saatlerce kalabalık ile birlikte denize girmenin neresi tatildir? Her şeyin aşırı pahalı olduğu bu yerlerde denizde serinleseniz bile cüzdanınızın yanacağına hiç şüphe yoktur.

Yabancı ve yerli turist arasında yabancı turistin daha az mali imkânla daha fazla tatil yaptığı gerçeği biliniyor olsa da neticenin değişmeyeceğini herkes biliyor. Paramızın değerinin düşük olması yabancı turistin ülkemizi cazip görmesi dünya turistik mekânları arasında ilk sırada yer alabilen tesislerin varlığı bizi cazip yapsa da kazandırdıkları ile kaybettirdiklerinin muhasebesinin yapıldığını kimse söyleyemez. Günü kurtaralım sevdasında olanların yarını düşünmeyeceği gibi verdikleri zararların çokluğu sonradan görülür. Tatil yapmanın hayatın vaz geçilmesi olarak gösterilmesi ve insanların buna inandırılması sadece bize ait değildir. İnsanların büyük çoğunluğu bir yıl çalışmanın bedelini bir ay tatil yapmayı artık hak olarak görmektedirler. Tatil yaptıktan sonra dönenlerin bir süreliğine işlerine yoğunlaşabilme sıkıntısı yaşayıp yaşamadığı araştırılması halinde nasıl bir sonuç elde edildiğini bilmiyoruz. Ya da tersi tatil sonrası tatil yapanın iş verimi artar mı? Şimdilik bu soruların cevabını bilmiyoruz. Tatil anlayışının gittikçe değiştiğini söylemek için araştırmaya gerek olmadan anlamak kolaydır. Turistik tatil yerlerinin artan kalabalıkları bunun bir göstergesidir. Hayatın gittikçe daha da pahalılaştığı bir zaman diliminde uzun ve kısa vadede kimlere ne kazandırdığı veya ne kaybettirdiğini muhatapları daha iyi bilmektedirler.

Bu konuları bir kenara bırakıp tatil yapacak olanların tatillerini daha verimli hale nasıl getirebileceklerini önceden düşünmeleri gerekir.

Tatili hiçbir iş yapmama olarak nitelemenin doğru olmadığını savunanların tarafında olduğumu itiraf ederim. Buna muhalif olanlara da saygı duymakla birlikte tatilde yapılmasının doğru olduğuna inandıklarımızı sıralamanın yardımcı olacağına şüphe olmaz. Tatile çıkacakların yanlarına bir defter, kalem fotoğraf makinası ve kitap kendilerine yeri doldurulamaz arkadaş olacağından şüphe toktur. Gezilecek yerle ilgili ön bir bilgi hazırlığı yapmak, gördüklerimiz hakkında hissettiklerimizi yazmak fotoğrafını çekmek defterimize duygularımızı tarihlendirerek yazmak tatili daha anlamlı hale getireceğine şüphe yoktur.