DÜNYANIN EN BÜYÜK AÇIK HAVA HAPİSHANESİNDEN DÜNYANIN EN BÜYÜK ÇOCUK MEZARLIĞINA

DÜNYANIN EN BÜYÜK AÇIK HAVA HAPİSHANESİNDEN DÜNYANIN EN BÜYÜK ÇOCUK MEZARLIĞINA

Kamu Denetçiliğinin, “Gazze: Dünyanın En Büyük Açık Hava Hapishanesinden, Dünyanın En Büyük Çocuk Mezarlığına” başlıklı Özel
Raporu’nda, 7 Ekim’den bu yana Gazze’de yaşanan insani felaketin
boyutları ele alınıyor.

Rapor’un sadece başlığı bile Gazzelilerin nasıl
büyük bir insani felaketle karşı karşıya olduğunu gösteriyor. Hukuki
açıdan bakıldığında başta yaşama hakkı ve insan onuru olmak üzere tüm diğer hakları kısıtlanmış, imha edilme tehlikesiyle yüz yüze
olan Gazze halkının yaşadığı drama, tüm hukuk ve politika çevreleri
duyarlı olmak zorundadır. Çünkü Gazze ve aslında Filistin, 1968’den
bu yana devam eden insansızlaştırma ve sürgünü adım adım yaşamaktadır.
Rapor’la ilgili olarak resmî makamlar kadar, sivil toplum grupları, küresel insan hakları kuruluşları farklı açılardan yaşanan dramın boyutlarını ortaya koymuşlardır. 7 Ekim’de başlayan ve bugüne değin hız kesmeden devam eden vahşet, ruhumuzu ve vicdanımızı kanatıyor.
Kamu Denetçiliği Kurumumuzun hazırladığı bu Özel Rapor çalışması, başta Uluslararası
Adalet Divanı ve Uluslararası Ceza Mahkemesi olmak üzere, ilgili tüm taraflarla paylaşılacaktır. 7 Ekim’den bu yana, savaş sırasında uyulması gereken savaş hukuku kuralları
İsrail tarafından çok ağır şekilde ihlal edilmiştir. Kaldı ki Gazze’de yaşanan bir savaş değil,
masum bir halkın çoluk çocuk yok edilmesi, yerinden sürülmesi, yersiz yurtsuz hâle getirilmesidir.
Özel Rapor’da dikkat çeken diğer hususlar ise Gazzelilerin maruz kaldığı katliamların üç
ayrı başlıkta; soykırım, insanlığa karşı suç ve savaş suçu olarak soruşturulması talebi ve
bunların detaylı analizlerdir.
İsrail yönetiminin 7 Ekim 2023 tarihinden sonra savaş durumunda olduğunu ilan ederek
başlattığı Gazze’ye yönelik saldırılar, modern zamanlarda eşi benzeri görülmemiş büyük
bir insani felakete yol açmıştır. Bütün dünyanın gözleri önünde çoğu kadın ve çocuk
olmak üzere masum siviller İsrail güçlerinin ağır saldırıları altında, feci şekilde hayatlarıTAKDİM
nı kaybetmiştir. Gazzeliler olarak İsrail’in sonu gelmeyen saldırı ve bombardımanlarından korunmaya
çalışırken sığındıkları hastaneler bombalanmış, tüm bunların üstüne şiddetli açlık, susuzluk ve salgın
hastalıklarla da mücadele etmek zorunda kalmışlardır.
Hastanelerin, cami ve kiliselerin bile bombalandığı, bebeklerin kuvözlerde ölüme terkedildiği, su ve
yiyecek sıkıntısı yüzünden insanların açlıktan öldüğü bir kenttir artık Gazze…
Bunun yanı sıra tüm dünya halkları, katliamı yöneten ve artık “küresel kötülük” olarak adlandırılan Netanyahu ve çetesi ile değil, mazlum ve masum Gazzelilerle dayanışma içindedir. Dünya halklarından
ve uluslararası resmî temsilciliklerden yükselen çağrılara rağmen başta Birleşmiş Milletler olmak üzere
sorumluluk alması gereken kuruluşların tamamı, veto yetkisi, ticari ve güvenlik endişeleri gibi geniş bir
baskı ve tehdit yelpazesiyle işlevsiz bırakılmıştır. İsrail saldırıları ne yazık ki durdurulamamıştır.
Gazze’ye kesintisiz bir şekilde insani yardım akışı da gerçekleşemediğinden, Gazze’de yüzlerce çocuk
bir yandan İsrail’in hunhar saldırıları, diğer yandan sağlık imkânlarına erişimsizlik gibi sebeplerden,
tüm dünyanın gözü önünde ölüme terk edilmektedir.
Aslınsa Batı düşüncesinin, özellikle hukuk sisteminin ve değerler dünyasının çöküşü anlamındaki bu
sessiz seyrediş, insanın insanlığından uzaklaşması, kopması anlamına da gelmektedir. “İnsan”ı kaybetmemek ve küresel vicdanın sesini yitirmemek adına, adalete yeniden sarılmamız gerekiyor. Bu Rapor,
adaleti sağlayabilmek için gereken önemli delilleri de içermektedir. Umulur ki; Gazze’de yaşadığımız
insani dramın derhâl durması ve bir daha yaşanmaması için küresel adalet mimarisini, her türlü kısıtlamalarından arınmış, çifte standardı olmayan bir şekilde, yeniden işler bir hâlde inşa edebiliriz. Sadece
Gazze halkının değil, dünya halklarının adaletten başka çıkış yolu yoktur.
İsrail-Filistin meselesinin adil biçimde çözümlenebilmesi için iki devlet temelinde bir çözüm olmalıdır.
Kalıcı barış ancak 1967 sınırlarının kabulü ve başkenti Kudüs olan, bağımsız ve coğrafi bütünlüğe
sahip bir Filistin devletinin kurulması ile mümkün olabilecektir. İsrail tarafından bölgeye taşınmış yerleşimcilerin, işgal ettikleri yerlerden çıkartılması gerekmektedir. Bu arada başta Mescid-i Aksa’nın ve
diğer tarihî mabet ve eserlerin korunması da barışın ayrılmaz bir parçasıdır.
Kamu Denetçiliği Kurumumuza, başta Başdenetçi Sayın Şeref MALKOÇ ve Kamu Denetçisi Fatma
BENLİ YALÇIN ve tüm çalışma ekibine, Özel Rapor’u hazırlayarak adalete sağladıkları katkı dolayısıyla
teşekkürlerimi sunarım.
Numan KURTULMUŞ
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı

Kamu Denetçiliği Kurumu, Anayasa’mızın 74’üncü maddesinde yer
alan, “Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına bağlı olarak kurulan
Kamu Denetçiliği Kurumu idarenin işleyişiyle ilgili şikâyetleri inceler”
hükmüne istinaden, 6328 sayılı Kanun ile kurulmuş, Anayasal bir
Kurumdur.
Kurumumuz, 6328 sayılı Kanun’un 5. maddesi gereğince “idarenin
işleyişi ile ilgili şikâyet üzerine, idarenin her türlü eylem ve işlemleri ile
tutum ve davranışlarını; insan haklarına dayalı adalet anlayışı içinde,
hukuka ve hakkaniyete uygunluk yönlerinden incelemek, araştırmak ve
idareye önerilerde bulunmakla…” görevlendirilmiştir.
Kurumumuz, “İnsanların en hayırlısı insanlara en fazla faydası
dokunandır” inancı ile “İnsanı yaşat ki Devlet yaşasın” ilkesini kendine rehber
edinmiştir. Bu itibarla, idarenin hizmet kalitesinin yükseltilmesine, iyi yönetim ilkelerinin
yerleşmesine, insan haklarının gelişmesine, insan odaklı bir idarenin oluşmasına katkı
sağlamaya çalışmaktadır. Bu yönüyle Kamu Denetçiliği Kurumu, Devlet ile vatandaşı
kucaklaştıran bir iradenin tezahürüdür.
Ombudsmanlık kurumlarının temel vazifesi; insan hakları ihlallerine yönelik iddiaları
incelemek, tespitleri raporlaştırmak ve gerektiğinde muhataplarına tavsiye ve önerilerde bulunmak suretiyle insan haklarının korunmasına katkı sağlamaktır. Bu doğrultuda
anayasal bir hak arama kurumu olan Kamu Denetçiliği Kurumumuza, 6328 sayılı Kanun
ile toplumun geniş kesimlerini ilgilendiren konularda ve dünyanın herhangi bir yerinde
insan hakları ihlallerinin yaşanması durumunda “Özel Rapor” hazırlama yetkisi verilmiştir.
Kurumumuz, faaliyette bulunduğu 10 yıllık süre içerisinde çok sayıda özel rapor çalışması yürütmüştür. “Türkiye’deki Suriyeliler” başlıklı özel rapor 2018 yılında, “Azerbaycan-Ermenistan Savaşında Ermenistan Silahlı Kuvvetleri Tarafından Gerçekleştirilen
İnsan Hakları İhlalleri” başlıklı özel rapor 2020 yılında, “Karabağ İnsan Hakları İnceleme
Raporu” 2021 yılında, “Ege Denizi’ndeki Geri İtmeler ve Boğulan İnsan Hakları” başlıklı
özel rapor ise 2022 yılında, Rusya-Ukrayna savaşından kaçıp Macaristan’a giden Ukraynalılara ilişkin raporu, yine 2022 yılında hazırlanarak kamuoyuna duyurulmuş ve ayrıca
ulusal ve uluslararası muhatapları ile paylaşılmıştır.
Bağımsız ve tarafsız olarak görevlerini yürüten ombudsmanlık kurumlarının hazırladıkları raporlar ve vermiş oldukları kararlar, insan hakları yargılamalarında uzman görüşü
viii
olarak dikkate alınmakta ve ilgilileri tarafından hak ihlali iddiasını delillendirme amacıyla kullanılabilmektedir.
Hazırlamış olduğumuz “Gazze: Dünyanın En Büyük Açık Hava Hapishanesinden Dünyanın En Büyük
Çocuk Mezarlığına” başlıklı Özel Rapor’umuzda, Gazze’de yaşanan insan hakları ihlalleri tüm aşamaları
ile kapsamlı olarak değerlendirilmektedir. Bu özel rapor çalışmamızın başta Uluslararası Adalet Divanı
ve Uluslararası Ceza Mahkemesi olmak üzere, ilgili tüm tarafları ile paylaşılması hedeflenmiştir. Özel
rapor çalışmamızda, İsrail yönetimi ve güvenlik güçlerinin uluslararası insancıl hukukun ağır ihlaline
sebep olan ve soykırım, insanlığa karşı suç ve savaş suçu olarak soruşturulması gereken eylemlerine
detaylı olarak yer verilmiştir.
İsrail yönetiminin 7 Ekim 2023 tarihinden sonra savaş durumunda olduğunu ilan ederek başlattığı
Gazze’ye yönelik saldırılar, son yüzyılda eşi benzeri görülmemiş bir insani felakete yol açmıştır. Bütün
dünyanın gözleri önünde çoğu kadın ve çocuk olmak üzere masum siviller, İsrail güçlerinin ağır saldırıları altında hayatını kaybetmiştir. Gazze halkı, İsrail’in sonu gelmeyen saldırı ve bombardımanlarından
korunmaya çalışırken tüm bunların üstüne şiddetli açlık, susuzluk ve salgın hastalıklarla da mücadele
etmektedir.
İnsani felaketin tüm şiddetine ve uluslararası kamuoyundan yükselen çağrılara rağmen sorumluluk
üstlenmesi gereken kuruluşların görevlerini yerine getirmemesi nedeniyle bugüne kadar İsrail
saldırıları durdurulamamıştır. İnsani ateşkesin ilan edilemediği ve Gazze’ye kesintisiz bir şekilde insani
yardım akışı sağlanamadığı her gün Gazze’de çocuklar İsrail saldırıları, açlık ya da sağlık hizmetine
erişememe şeklindeki sebeplerden ötürü ölmeye devam etmektedir. İnsanlığın bugüne kadar ulaştığı teknolojilerle ürettiği tüm silahlar ve bombalar, Gazze’de insanlığın bugüne kadar elde ettiği tüm
insani değerlerin ve kazanımların üzerine yağdırılmaktadır. Gazze’de insanlığın, insan haklarının, insani
değerlerin, insan haysiyeti ve onurunun öldürülmesini ibretle izlemekteyiz.
Bu rapor vesilesiyle yaşanan tarifsiz acıya artık bir son verilmesi için bir defa daha acil ateşkes çağrısında bulunuyoruz. Binlerce masum sivilin ölmesine, yüz binlerce insanın yerinden edilmesine ve yaşadıkları yerlerin yaşanmaz hâle getirilmesine sebep olan eylemlerin faillerinin, işledikleri soykırım suçu
da dâhil olmak üzere, insanlığa karşı suçların ve savaş suçlarının hesabını vermesi için uluslararası yargı
mercilerinin gerekli soruşturmaları yürütmesi gerektiği beklentimizi bir kez daha ifade etmek isterim.
KDK olarak bu raporu hazırlamayı insan hakları sorumluluğumuz gereği bir görev saydık. Aynı zamanda da insanlığa karşı sorumluluğumuzun bir mesuliyetini yerine getirmeye çalıştık.
Özel Rapor’umuzun hazırlık çalışmalarını yürüten Kamu Denetçimiz Fatma BENLİ YALÇIN ile birlikte Kamu Denetçiliği Uzmanlarımız Burak COŞKUN, Muhammed Akif SÜSLÜ ve Hamza GÜNAYDIN’a,
Kamu Denetçiliği Uzman Yardımcılarımız Muhammet Emin DUMANOĞLU, Vildan ÇETİN, Adem YILDIRIM, Zübeyde BERKMAN’a ve çalışmada mizanpajından basımına kadar emeği geçen, katkı veren
herkese teşekkür ediyorum.
Şeref MALKOÇ
Kamu Başdenetçisi

ÖN SÖZ
Bir insan bir bardak temiz su içmeden kaç gün hayatta kalabilir ya da
bir çocuk bir parça ekmek yemeden ne kadar dayanabilir?
Kendini savunma hakkı, dünyanın en yoğun nüfusuna sahip olan Gazze’de, zaten yıllardır İsrail ablukası altında olduğu için çok zor şartlar altında yaşayan 2,2 milyon insanın yerlerinden edilmesine ve üstlerine üç
atom bombasına eş değer ölçekte bomba ve füze atılmasına gerekçe
gösterilebilir mi?
Anestezi olmadan kolu ya da bacağı kesilen çocuklardan biri benim çocuğum olsaydı ya da anestezi olmadan sezaryen olan kadın bir yakınım
olsaydı, ben bu acı ile nasıl başa çıkabilirdim?
Elektrik kesintileri sebebiyle kuvözden çıkarılan prematüre bir bebeğin
veya ağır yara almış bir çocuğun sağlık hizmetleri sunulamadığından ölmesini beklemek
zorunda kalmanın çaresizliğini tam olarak hangi cümle ifade edebilir?
Bu soruları vicdan sahibi herkes kendisine sormak zorundadır. Zira sadece beş ay önce
dünyanın sonu gelse bu asla mümkün olamaz diyeceğimiz her şey, bugün tüm dünyanın gözleri önünde yaşanmış ve Gazze’nin gerçeği olarak yaşanmaya devam etmektedir.
Zira Gazze’de İsrail saldırılarının en ağır bedelini, ölenlerin üçte ikisini oluşturan çocuklar ve kadınlar ödedi. Yüzyılın en yüksek sivil ölüm oranı ile 7 Ekim sonrası tarihin
en acımasız işgali gerçekleştirildi. Bu ön sözün yazıldığı 30 Ocak 2024 tarihî itibarıyla,
Gazze Şeridi’nde yaşayan 2,2 milyon insanın yüzde 5’i ya öldü ya yaralandı ya da kayıp.
Bu ise en az 100 bin insan demek. 1,9 milyon insan yerinden edildi. Bu da bu insanların
şu an evlerinde olamadıkları ve en temel ihtiyaçlarından yoksun oldukları anlamına
geliyor. Gazze’nin neredeyse tamamı açlıkla mücadele ediyor. Gazze’nin kuzeyinde hayatta kalmayı başarmış yaklaşık 500 bin kişi, felaket ötesi bir açlık ile karşı karşıya. Ne
durumda oldukları bile tam olarak bilinemiyor. Geriye kalan 1,5 milyonu aşkın insan
için ise Birleşmiş Milletler Gıda Hakkı Özel Raportörü’nün ifadesiyle “zaten yakın olan
kıtlık artık kaçınılmaz”.
Sadece dört ay içerisinde 365 km2
’lik Gazze Şeridi’ne 65 bin ton ağırlığında 45 binden
fazla bomba ve füze atıldı. Temel insani ihtiyaçların karşılandığı su ve enerji kaynakları
ile yerleşim yerleri tahrip edildi. Gazze’nin büyük bir bölümü bundan sonra yaşanmaz
x
hâle getirildi. İsrail’in kendisini savunma hakkı da dâhil olmak üzere hiçbir gerekçe, masum sivil halk
üzerinde uygulanan toplu cezalandırma, geniş çapta yıkım ve yerinden etme politikalarını meşru
kılmıyor. İsrail’in uyguladığı eşi benzeri görülmemiş yoğunluktaki saldırıların gerçek hedefinin, “eğer
dünyanın kalanı tarafından durdurulamazsa” Gazze Şeridi’ni tamamen işgal etmek ve Gazze’deki
Filistinlileri ülke dışına sürmek olduğunu anlamak için sadece tarihî süreci yansıtan haritalara ve 7
Ekim’den sonraki saldırıların seyrine bakmak yeterli.
Çünkü İsrail güvenlik güçleri, Kuzey Gazze’den başlayarak 24 saat içinde yaşanılan yerlerin terk edilmesi emrini içeren tahliye emirleri ile 11 Ekim’den itibaren Gazze halkını ayrım gözetmeyen saldırılarla adım adım güney sınırına sürdü, Kuzey Gazze kuşatması bitince güneydeki Han Yunus kentini
bombaladı. Şimdi de sınırdaki son durak olan 64 km2
’lik küçücük bir alanda bir milyonu aşkın insanın
sığındığı Refah kentini bombalıyor. Çok kısa bir insani ara dışında İsrail yönetimi, saldırıları bir an olsun
durdurmadı ve Amerika’nın desteğiyle ilk andan itibaren tüm ateşkes çağrılarını reddetti. BM Genel
Kurulu, BM Güvenlik Konseyi, hatta Uluslararası Adalet Divanı kararlarını uygulamadı. Gazze topraklarını tamamen işgal etmeye çalışan İsrail yönetimi, Gazze’nin yönetimini tamamen ele alma ve bakanların katıldığı konferansla açıklandığı üzere burada yeni yerleşim yerleri kurma çalışmaları yürütüyor.
İsrail, süreci hızlandırmak için eşi benzeri görülmemiş bombalama ve yıkımın yanı sıra Avrupa-Akdeniz İnsan Hakları İzleme Örgütü (Euro-Med) Başkanının ifadesiyle “Gazzelileri, Gazze’den dışarı atmak hatta öldürmek için açlığı silah olarak kullanıyor”. Mısır sınırında bekleyen insani yardımların
geçişine izin verilmiyor. Mantıken ve vicdanen kabul edilemez gerekçelerle, üstelik Adalet Divanının
insani yardımı da içeren tedbir kararının hemen ertesi günü, Gazze’ye çok sınırlı yardım getirebilen tek
kuruluş olan ve iki yüzü aşkın saldırıya uğramasına rağmen yerinden edilmiş 1,4 milyon insanı kapasitesinin dört katı fazlasıyla tesislerinde barındıran Birleşmiş Milletler Yakın Doğu’daki Filistinli Mültecilere Yardım ve Bayındırlık Ajansı (UNRWA) fonları kesilmeye çalışılıyor. Böylece Gazzeliler için hayat
ve ölüm arasındaki çok ince olan insani yardım bağı da kopartılmaya ve bombaların yanı sıra kıtlık ve
salgın hastalıklarla Gazze Şeridi’nin işgali gerçekleştirilmeye çalışılıyor.
İsrail’in yüz yıldır devam ettirdiği yerinden etme, yıkım ve katliam politikasının ilk defa 7 Ekim’de başlamadığı aksi iddia edilemez acı bir gerçek. Filistin haritalarındaki değişim, İsrail henüz resmî olarak
kurulmadan 1947 yılında yüzde 6,5 olan yüz ölçümünün, daha sonrasında yüzde 90’ları aştığını, Filistinlilerin yüz yıla yakın süredir sürekli olarak kendi ülkelerinden sürgün edildiğini göstermektedir. Tarih
tekerrür ediyor ve günümüzde bütün dünyanın gözü önünde 2,2 milyon insan, söz konusu yıkım ve
katliamların en ağırını yaşayarak ve en temel insani ihtiyaçlarından yoksun bırakılarak önce yerlerinden, sonra yurtlarından edilmeye çalışılıyor.
İsrail güvenlik güçlerinin Gazze Şeridi’ne yönelik saldırılarının tüm şiddetiyle devam ettiği ilk dört aylık
süreçte hazırlamış olduğumuz bu Özel Rapor çalışmasında, İsrail yönetiminin uluslararası insancıl hukukun ağır ihlaline yol açan ve soykırım suçu da dâhil olmak üzere, insanlığa karşı suç ve savaş suçu
olarak soruşturulması gereken eylemlerine yer verilmiştir.
Bu çalışma, yüz yıllık insan hakları müktesebatının konu İsrail olduğunda nasıl göz ardı edildiğini, 12
binden fazla çocuğun İsrail bombaları altında ölmesinin, hatta Filistinliler hâlen ülkelerinde iken ve
xi
yıkıntılar arasında binlercesinin cesedi dahi bulunmamışken çocukların mezarları üzerine yapılacak
yerleşim birimlerinin İsrailli bakanlarca açıklanmasının bile uluslararası aktörleri harekete geçirmeye
yetmediğini acı bir şekilde ortaya koymaktadır. Gazze’yi bir ölüm ve umutsuzluk yeri hâline getiren
İsrail yönetiminin tüm eylemlerine bazı ülkelerin sınırsız destek vermesi, bazı ülkelerin ise toplu katliam ve yerinden etme politikaları acımasız bir şekilde uygulanırken üzerine düşen sorumluluğu yerine
getirmemesi tarihî bir utanç vesikası olarak zihinlerde kalacaktır.
Bugün ırkı, dili, dinî ne olursa olsun milyonlarca vicdanlı insan, Gazze’deki çocuk katliamlarını durdurabilmek için elinden gelen her şeyi yapmaya devam etmektedir. Artık devletlerin de bir araya gelmesi
ve yüzyıllar geçse de asla unutulmayacak şekilde tarihe kara bir leke olarak geçecek bu yerinden
etme, yıkım ve katliam politikalarını uluslararası bir barış gücü kurarak durdurması gerekmektedir.
Acil bir kalıcı ateşkes ilan edilmeli, insani yardım koridoru kurularak hayati öneme sahip sağlık ve gıda
yardımları ivedilikle bölgeye ulaştırılmalıdır.
İsrail tarafından yürütülen katliam politikalarına bu gün karşı çıkmayan herkes, İsrail’in Gazze’de işlediği soykırıma, insanlığa karşı işlenen suçlara ve savaş suçlarına ortak olmaktadır. Bu aşamada artık
uluslararası hukukun gereği yapılmalı, Gazze’de işlenen soykırım suçu da dâhil olmak üzere insanlığa
karşı suçlar ve savaş suçlarının cezasız kalmaması için yürütülmesi gereken yargı süreçlerinin hızlı bir
şekilde işletilmesine destek verilmelidir.
İsrail-Filistin meselesinin adil biçimde ve diplomatik barışçıl vasıtalarla, iki devlet temelinde çözüme
kavuşturulması için gayret sarf edilmeli; bağımsız gözlemci statüsüne sahip olan Filistin, artık tamamen İsrail tarafından yok edilmeden BM’de tam üye sıfatıyla devlet olarak tanınmalıdır. Kalıcı barış
ancak 1967 sınırları temelinde, başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız, egemen ve coğrafi bütünlüğü
haiz bir Filistin Devleti’nin kurulması ile mümkün olabilecektir.
Bu Özel Rapor çalışması ile “Dünyanın en karanlık anlarından biri” olarak nitelendirilen bu tarihî süreçte
herkesin elinden geleni yapma yükümlülüğü olduğunu; İsrail tarafından dört aydır her on dakikada
bir öldürülen, her saatte bir kolu bacağı kesilen, korkunç yaralar alan, refakat edecek kimsesi kalmamış
çocuklara karşı sorumluluğumuz bulunduğunu bir kez daha hatırlatmak istiyoruz.
Elinizdeki çalışma, çok uzun süren titiz bir çalışma sonucu hayata geçmiş olup, özellikle muazzam bir
özveri ve emekle çalışmanın ana temelini oluşturan Kamu Denetçiliği Uzmanı Burak Coşkun’a, yüz yılı
aşkın geçmişi bulunan bu sorunu her yönüyle tarihî arka planda açıklayan Muhammed Akif Süslü ve
Hamza Günaydın’a ve 7 Ekim sonrası her gün yüzlerce verinin paylaşıldığı onlarca kaynak üzerinde
çalışma gerçekleştiren Kamu Denetçiliği Uzman Yardımcılarımız Adem Yıldırım, Muhammet Emin Dumanoğlu, Vildan Çetin ve Zübeyde Berkman’a teşekkür ediyorum.
Özel Rapor Çalışma Grubu olarak gerçekleştirdiğimiz bu çalışmayı, yaşadıkları tarifsiz acının hesabı
hiçbir zaman verilemeyecek olan “Gazzeli çocuklara” ithaf ediyoruz.
Av. Dr. Fatma BENLİ YALÇIN
Kamu Denetçisi

ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ