ÇAY İÇİN MOLA

ÇAY İÇİN MOLA

Mehmet Ali TALAYHAN

Kanayan yaramız olan eğitim konusundaki yazılarımıza okurlarımızın umumi arzusu üzerine ileride devam etmek üzere ara veriyoruz. Buna bir çay molası demek daha doğru olur. Çay içmek kadar içmesine vesile olmak da bir o kadar değerlidir. Karşılıklı çay içerek soğuk olan ilişkilerin yerini sıcak ilişkilerin başlangıcı yapma ihtimalinden şüphe yoktur. Nasıl mı? Buyurun yazıyı birlikte okuyalım. Üstelik çay içmenin, ısmarlamanın “bizden”ciliği de yoktur. İnsanların ayrıştırıldığı, bizden olmanın dayanılmaz cazibesi ile her türlü değer yargısının yok sayıldığı zamanda çay ısmarlamanın ve birlikte çay içmenin tadı gibi başka bir tat var mıdır? Bazen dert ortağı bazen neşenize neşe katan çayın muhabbetinizin ortağı olduğu zamanlar da vardır. İftar akşamlarının aranan tek içeceği olmanın önceliğini hiçbir şeye kaptırmaz.

Uzun kara yolculuğu yapanlar çok iyi bilirler. Otobüsler uzun yolculuklarda yemek ve ihtiyaç molaları yanında bir de on beş dakikalık çay molası verirlerdi. Bu mola sırasında “çaylar şirketten” sözü kulaklara pek hoş gelirdi. Ancak içilen çayların lezzetli olduğunu söylemenin hayli zor olduğunu yolculuk yapan herkes bilir.

Aslı Çince olan “Çay” kelimesi bize Farsçadan gelmiştir. Farsçadan gelip dilimizin coğrafyasına girerek çıkıp giden bir kelime olmuş mudur? Araştırmaya değer bir konu olur. İçtiğimiz sıcak çay ile dereden akan suları da niçin çay olarak isimlendirmişiz o da ayrı bir konudur. Asıl konumuz olan zengin, fakir, işçi, patron cemiyetteki konumumuz ne olursa olsun içmekte müttefik olduğumuz yegâne içecektir. Çay konusunda cemiyeti ayrıştıranı görmedim. Kaçak çay ile yerli çay içicileri arasında bile ötekileştirme olmaz. Son zamanların gözde tabiri ile çayda kutuplaşma olmaması, kutuplaşanların sıcak ilişkilerine vesile olur mu? Ben şahsen ümitliyim. Kutuplaşanlardan birinin “bana çay içmeye gelir misiniz?” Demesi bütün kapıları açar. Yerli, yabancı, özel sektör ve resmi devlet kurumunun çayları tiryakilerinin tercihlerinin hangisinden yana olduğunu herkes biliyor. Kim hangisini isterse onu içer.

Kelime rüzgârı, dağ, dere, tepe, çöl, orman, sıcak soğuk demeden seyahat ediyor. Rüzgâr çekip gider ancak kelimeler sevildikleri yerde ikâmet etmekten ölünceye kadar orada kalmaktan imtina etmezler. Karar kıldıkları topraklarda zamanı gelince terki mekân ederler. Çay da bunlardan biridir. Kimse çaya öz Türkçe bir kelime icat etmeye kalkmadı. Ta Çin’den İran’a oradan da bütün Türk yurtlarını öz vatanı olarak kabul ederek yerleşti. Göçmen bir kelime olduğunu bize hiçbir zaman hissettirmedi. Türkçede muhabbetin adeta eş anlamlısı olarak yerini aldı.

Türkçede çay tebessümün, ikramın, alicenaplığın, misafirperverliğin, sohbetin olmazsa olmazı olmanın keyfini çıkaran kelime olmuştur. Hem de hiçbir statü kabul etmeden bütün bu işlerin malzemesi olarak. O olmadan hiçbiri olmaz. Dostun ilk ikramı olurken, düşmana sıcak ilişkilerin kurulmasının ilk basamağı olur.

Çay kelimesinin sadece sıcak içilen bir içecek olarak görmek de yanlıştır. Çin’den gelip Türkçe coğrafyamıza yerleşirken, tarih öncesi devirlerde Friglerin bereket tanrıçası olarak gördükleri Kibele gibi anaçlığını göstererek kendisinden mülhemlerle edebiyatımızdan günlük hayatımıza kadar kelime bereketi ile dahil olmaktan keyif aldığından şüphe yoktur. Çay tiryakilerinden başlayalım. Hangi çeşit çayı seversiniz. Demlikte çay sevenlerin cemiyetteki statüsü değişir mi? Ya da semaver çayını kim sevmez? Dağdaki çobanın yaktığı ateşin üzerinde demlediği çayın lezzeti kimi celbetmez? Tekkelerde çay içenlerin yaptıkları muhabbetleri birbirlerine günlerce anlatan dervişlerin demledikleri çayı içince aynı lezzeti alabilirler mi? Çay için bardak, kaşık ve tabak bile icat edilirken uğruna çay bahçeleri inşa edilen nadir bir içecek olarak hayatımızdaki yerini aldı.

Elazığ’da yaz sıcaklarından bunalan bir dostumuz her zaman devam ettiği çay evine serinlemek için dışarıda hazır duran sandalyeye ilişmiş. Kendisini gören görevlinin yanına gelerek ‘ağabey buyurun ne arzu edersiniz?’ sorusuna karşılık ‘bir çay’ demiş. Görevli biraz sonra elinde çay bardağı ile gelmiş dostumuzun önündeki yere yakın küçük masanın üzerine koymuş. Dostumuz çayda bir tuhaflık görerek garsonu çağırmış ‘evladım bu çayı niçin tam doldurmadınız da bardağı yarım doldurmuşsunuz?’ demiş. Görevli ‘ağabey dudak payı bıraktık’ diye cevaplamış. Dostumuz bardağa bakarak görevliye dönmüş ‘oğlum niye bu deve dudağı mı ki yarım bardak doldurmuşsun’ demiş!

Boyalı ayakkabı, ütülü pantolon ve düzgün taranmış saçlar olmadan evden dışarı çıkıp Elazığ Gazi Caddesi’nde gezmenin delikanlılıkta yerinin olmadığı zamanlar kalmadı. Boyalı ayakkabı, ütülü pantolon ve taralı saçları ile teferrüce çıkan delikanlıya sormuşlar “cebinde üç lira paran olsa ne yaparsın?” Hiç düşünmeden “bir lira ile kahvede çay içerim, bir lira ile ayakkabımı boyatırım, bir lirası ile de berbere gider tıraş olurum” diyerek cevap vermiş. Gerçekten bu sorulmuş mu bilmiyoruz ancak halk arasında kahvehane, ayakkabı boyacısı ve berberin ismini dahi söylediği belirtilmektedir. Aynı soruya Erzurumlu ile Rizeli aynı cevabı vermeyebilir ancak onların da birinci önceliğinin çay olduğundan asla şüphe yoktur.

Serinleme aracı harareti aldığına hatta serinlik verdiğine inanılan çayın, soğuk havalarda da ısıttığını herkes söyler. Tulum peyniri, fırından yeni çıkmış ince tırnak açık ekmek ve çay, sabah yiyeceklerinin kimine göre sultanıdır. Hem serinleten, hem ısıtan, hem de açken doyuran özellikleri yanında ruhların birleşmesine de vesile olması başka hangi içecekte mevcuttur?

Erzurum’un meşhur ulularından birine bir dostu kendisine uzun yaz ramazanlarının bir gününde ‘efendim akşama iftarda istediğiniz bir şey var mı?’ diye sormuş. O da ‘evladım hiçbir şey çayın yerini tutmaz hele yanında kadayıf dolması olursa’ diye cevaplamış. Erzurumluların çay tiryakiliğini evlerinin mutfaklarında dizili olan semaver çeşitlerinden anlamak mümkündür. Şimdiki evlerde bu gelenek devam ediyor mu bilinmez ancak Erzurumlu’nun şiirlerinde, kültüründe ve hayatında çayın yeri müstesnadır.

          Erzurum’un mutfakları düzenli

          Biçim biçim semaverler bezeli

          Eksik olmaz sofrasından ezeli

          Lavaş ekmek, çivil peynir, demli çay

Çayın çokça içildiği zikir meclislerinin mekânı tekkelerdir. Çayın muhabbeti artırdığına inanılırken en güzel çayı ‘semaver çayı’ olarak kabul ederek onun için destan bile yazmışlardır. Semaver destanından bir bölüm…

Semaveri alıştırdım

Maşa ile karıştırdım

Dargınları barıştırdım 

Yan semaver can semaver

Yan semaver dön semaver

Her dem Allah der semaver

Sen de bir hal var semaver

Çay tiryakisi, çayın markasını, suyunu, demliğini, suyun kaynadığı ateşi, demlenme süresi gibi bütün hazırlıkları bildiğinden, her önüne gelen çayı içmez. Çay, bu şekilde kendisine bağımlı hale getirdiklerinin peşini bırakmamıştır. Türkiye’de çayın yetiştiği tek yer Doğu Karadeniz’dir. Karadenizli vasıflı çay tiryakileri sadece devletin ürettiği çayı tercih ettiklerini söylemektedirler. Dışarıdan getirilen çayların evsafı hakkında şüpheleri olduğunu ifade etmektedirler.

‘Çayınızı içmeye gelirim’ ya da ‘çayımı içmeye beklerim’ tekliflerinin arkasında nelerin var olduğunu ve çayın nelere vesile olacağını bilebiliyor muyuz? Çok eskiden hastalara ilaç olarak verildiğini büyüklerimizden duymuştuk.

Günlük hayatımızdan resmi toplantılara kadar ikramların başında çay vardır. Bu kadar geniş bir sahada yer işgal eden çay edebiyatımızda da yer almıştır. Bunlardan biri şairimiz Yahya Kemâl Beyatlı’ya ait olandır.

    Çini bir kâsede bir Çin çayı içmekteydi

    Bir güzel yırtıcı kuşgözleri gördüm. Baktım

    Som mücevher gibi kar kırmızı tırnaklarında

Edebiyatımızın her çeşit türünde çayın olmadığı bir kısım hemen hemen yok gibidir. Âşıklar kahvelerinin dinleyicilerinin yegâne içkisi çayı yetiştirmekte zorlanan kahvecinin telaşını yangına giden tulumbacıda dahi göremezdiniz. Masların etrafında fır dönerken elindeki çay tepsinin üzerine iki sıra halinde üst üste koyduğu bardakları devirmeden dağıttığı çaylar tiyatro sanatçısı gibi rolünü yerine getirmenin mutluluğunu yaşardı. Tiyatro sanatçısından bir farkı alkış beklememesiydi.

Çay içmeyi bahane ederek özlediklerinizi ziyaret edebilirsiniz. Görüldüğü üzere müşkül görünen meseleleri çözmekte aracı vazifesi gören çayın maharetleri saymakla bitecek gibi değil. Yerli ve yabancı çay sevenler taraftarları arasında kendi tarafımı yerli çayımız taraftarı olarak ilan ediyorum.

Bu bir kısa çay yazısıydı.

ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ