BALIK VE TAVUK BAŞTA OLMAK ÜZERE ANTİBİYOTİK UYGULAMASINI SIKI DENETLEYİN

BALIK VE TAVUK BAŞTA OLMAK ÜZERE ANTİBİYOTİK UYGULAMASINI SIKI DENETLEYİN

HALKIN SAĞLIĞI İLE OYNANMASINA MÜSAADE ETMEYİN.

BALIK VE TAVUK BAŞTA OLMAK ÜZERE ANTİBİYOTİK UYGULAMASINI SIKI DENETLEYİN

Çevre Ve Tüketici Haklarını Koruma Derneği (ÇETKODER) Genel Başkanı Mustafa Göktaş, “Türkiye`de son 25 yıl içinde artan tavuk üretimi ile son 20 yılda Kültür balığı diye üretilen balıklarında olduğunu görüyoruz. Bu ekonomi ve kalkınma açısından sevindiricidir. Ancak tavukların ve balıkların üretimlerinde kullanılan bilinçsiz antibiyotiklerin toplumun genel sağlığını da kötü etkilediğini bilmemiz gerekir. ANTİBİYOTİKLERİN Yanlış kullanımı, bilinçsiz kullanımı yaşamımızı olumsuz yönde etkiliyor. Makine pilici olarak adlandırılan bu tavuklar ve kültür balığı dediğiniz besleme balıklar arttıkça, piyasada bu işten daha fazla kazanma hırsı arttıkça, bu alanda kullanılan bilinçsiz, denetimsiz antibiyotikler yaşamsal olarak sağlık alanımızda olumsuzlukların artmasına neden oluyor. Ülkemizde yılda neredeyse milyon tonlar ile ifade edilen makine pilici,  tüketilir hale geldi. Yine bir o kadar besleme dediğimiz kültür balığı tüketimi söz konusu. Devlet bunun üretiminin kontrolünü sıkı yapmak zorunda. Başka ülkelerdeki sağlıklı şartlar bizde de oluşturulmalıdır. Önüne gelen makine pilici ve kültür balığı üretmemelidir. 42 günde 3 buçuk kilo fabrika yemi tüketerek 2 kilonun üzerinde et ağırlığına ulaşması iyi güzel. Ancak burada tavuğun yemine katılan antibiyotik unutulmamalıdır. Bu antibiyotik yanlış kullanılırsa insan hayatını yaşamsal olarak direkt etkiler. Tarım Bakanlığı kalıntı izleme programı çerçevesinde bu işi daha sıkı takip etmelidir. Ayrıca halkımızı makine pilici ve kültür balığı antibiyotik uygulaması konusunda, gerek üreticiyi gerekse tüketiciyi bilinçlendirecek seminer, panel, konferans ve broşürlerle aydınlatılmalıdır” dedi.

HERŞEYİN DOĞALI DAHA İYİDİR, TAVUKTA BALIKTA DOĞAL YOLLARDAN TÜKETİLMELİ

Çevre Ve Tüketici Haklarını Koruma Derneği (ÇETKODER) Genel Başkanı Mustafa Göktaş, “son zamanlarda yiyecek ve içeceklerde, kısacası tüketilen gıda maddelerinde hem hormon kullanımı, hem genetikle oynama, hem antibiyotik kullanımının sıkça görüldüğünü ve artış kaydettiğini belirterek, bunun bilinçsiz kullanımı sonrası toplumun yaşamını tehdit eden hatta yaşamını etkileyen sağlık sorunları beraberinde getirdiğini artık görmeliyiz” dedi.

DOĞALI VARKEN, NEDEN KİMYASAL KARIŞIMLI YEMLE BESLENENİ TERCİH EDEYİM?

Çevre Ve Tüketici Haklarını Koruma Derneği (ÇETKODER) Genel Başkanı Mustafa Göktaş, “insan sağlığına önem vermeyen bir toplum haline geldik, getirildik. Öyle ki, yiyecek ve içecek her şeyde hemen hemen antibiyotik uygulaması, hormon uygulaması, bir kısmının genetiği ile oynanmasını sıkça yaşıyoruz. Hilkat garibesi gıda maddeleri ortaya çıkar oldu. Sorarsanız nüfus artmış, kıtlık varmış, bu işe çözüm bulmak için genetikle oynuyorlarmış, zararı yokmuş, antibiyotik hastalığı önlemek içinmiş, hormon gelişimini sağlamak için miş… Anladık ta, bunların yanlış uygulanması halende insan sağlığı tehlikeye giriyor. Doğalı varken neden doğal olmayana yöneliyoruz? Kaynakları bilinçsizce tükettik, kuruttuk, şimdi kaynak yaratmaya çalışıyoruz. Ne için? Para için. Daha fazla kazanmak için? Sen para kazanacaksın diye ben sağlığımı bozmak zorunda mıyım? Ben doğal olan gıda maddelerini tüketmek istiyorum. Tertemiz kirletilmemiş sulardan elde edilen balığı tüketmek bir tüketici olarak hakkımız değil mi? ” dedi.

HER GIDANIN DOĞAL OLANI KATIKSIZ OLANI DAHA İYİDİR

Çevre Ve Tüketici Haklarını Koruma Derneği (ÇETKODER) Genel Başkanı Mustafa Göktaş, “Doğada doğal yolla yakalanan balıklar; diğer balıklar ve yumurtaları, midyeler, karidesler, bitkisel ve hayvansal planktonlar, diğer ölen canlıların artıkları vb. yiyecekler ile beslenir büyürler. Yediğinde yapay besin yoktur. Çiftlik balıkları ise türlerine göre dışarıdan gelişme koşullarına göre yapay hazırlanmış yemlerle beslenmek zorundadırlar. Özellikle de kültür balıkları, daha çabuk gelişebilmeleri ve pazara bir an önce ulaştırılmaları amacıyla doğada yetişen balıkların besin gruplarına oranla daha yüksek enerjili yemlerle beslendiklerini çok iyi biliyoruz. Doğal ortamda olmadıkları için antibiyotik uygulaması da yapılmaktadır. Kültür balıklarında omega 3 maddesi bulunmakta olduğu kalp hastalarına iyi geldiği söylense de, doğal balık gibi olmayacaktır. Çünkü sınırlı bir yiyecek ve sınırlı bir mekânda yetişmektedir. Oysa doğal balığın yetişme alanı sınırsız, sürekli gezinti halinde, tüketecekleri besin grupları oldukça sınırsız, içinde bulundukları suyun besin miktarına göre kültür balıklarından daha yüksek değerlerde bu yağ asitlerini içerebilme durumları da söz konusudur. Yani yapay değil, doğaldır. Tükettiğimiz balıklara baktığımız zaman değişik renk ve evsafta olduğunu görüyoruz. Aralarındaki bu renk farklılıklarına gelince, doğadaki balıkların besin zincirleri içerisinde genellikle doğal pigmentlerden oluşan planktonlar, balıklar, karides ve diğer kabuklular vardır. Çiftlik balıklarında ise bu renklenme yem içerisine katılan doğal ve yapay içerikli maddelerden oluşturulmaktadır. Balıklar arasındaki koku farklılığı ise kültür balıklarının yemlerine katılan yağlardan dolayı daha yağsı kokmaları, doğadan yakalanan balıklarda ise daha yosunsu ve denize özgü koku vermeleri ile ayırt edilebilmektedir. Kültür yani çiftlik balıkları üzerinde hastalıklara karşı dirençlerini artırmak amacıyla çeşitli antibiyotikler kullanıldığını çok iyi bilmekteyiz. Ve bu kullanımın bilinçsiz olması halende insan hayatını nasıl etkileyeceği bilimsel gerçektir. Ülkemizde bu işi denetleyecek kurum ve kuruluşlardaki eleman yetersizliği ve çeşitli ihmal, nedenleri de göz ardı etmemeliyiz” dedi.

DENİZLERİ AKARSULARI KİRLETTİK, BALIK NESLİNİ YOK ETTİK ŞİMDİ DÜZELTECEĞİMİZ YERİNE SUNİ OLUŞUMLAR İLE VAKİT ÖLDÜRÜYORUZ

Çevre Ve Tüketici Haklarını Koruma Derneği (ÇETKODER) Genel Başkanı Mustafa Göktaş, “Çevreyi hor kullandık. Ekolojik dengeyi bozduk. Kanalizasyonları denize, ırmağa, akarsuya akıttık. Kimyasal atıkları yine buralara akıttık. Acımasızca kirlettik. Balıkların yaşayacağı bol oksijenli ortamı ellerinden aldık. Ayrıca bir de bilinçsiz tükettik. Troller ile dinamit ille çok farklı metodlar ile para kazanma hırsıyla Balıkları yok ettik. Köklerini kazıdık. Şimdi kalkmışız, nüfus artıyor, balık kalmadı, ne yapalım, o zaman üretelim. Suni yollarla besleyip halkımıza balık yedirelim diyoruz. Bir sektör haline gelmiş. Dünyanın her yerinde var. İyi de, dünyanın her yerinde nasıl uygulanıyor, bizde uygulama nasıl, denetim nasıl? Araştıran soruşturan var mı? Bu balık çiftliklerinin konuşlandığı ve faaliyet gösterdiği yerlerde insanlar ve doğal yaşam üzerinde ne gibi kalıtsal etkiler yapmışlar, hangi hastalıklar artmış bilen var mı? Araştıran, açıklayan var mı? Yok. Diyorlar ki, “Kanalizasyon ve sanayi atıklarının olduğu bölgelerden yakalanan balıklarda ağır metal, mikrobiyolojik ve kimyasal yönden kirlilik içermesi sorunu da olabilmektedir. Ve bu bölgelerdeki besinlerle beslenmiş olan doğal balıkların da tüketilmesi sağlık açısından sorun oluşturacaktır. Kültür balıklarında ise böyle bir durumun olması bölgesel olaylar dışında mümkün değildir. Çünkü kültür balığı temiz, akıntılı, bol oksijen içeren ve kendini temizleme özelliğine sahip sularda yetişebilmektedir. Diğer yerlerde yetişmeleri balıklar için uygun değildir” Bakın bunu bilenler ve üretenler söyleyebiliyorlar. O balıklar bile bol oksijenli yeri seviyor. Doğal ortamda yetişmesinin zor olduğunu söylüyorlar. Zaten elimizde az sayıda koy ve körfez kalmış. Zaten doğayı harap etmişiz. Talan etmişiz. Çarçur etmişiz. Sahile binalar dikmiş kanalizasyonlarını denizlere akıtmışız yıllarca.  Doğal ortamdaki dengenin bozulması hiç mi suçumuz yok? Doğadaki balıkların beslenme alanları bilinçsizce yok ettik.  Dolayısı ile denizlerimizde doğal balıkların yakalanması da bu yüzden güçleşti. Balık neslini tüketecek her işi yaptık. Az sayıda elimizde kalan koy ve körfezi de,  bol oksijeni var, balık da az, gelin burada kültür balığı yetiştirelim satalım diyerek talan edemeyiz. İşin adı ne olursa olsun, o çiftlikler gün gelecek bulunduğu alanı berbat hale getirecektir. Ayrıca Hiçbir zaman besleme balık doğal ortamda yetişen balık gibi olmayacaktır. Doğal balıkta Antibiyotik yoktur. Kimyasal madde yoktur. Suni yiyecek yoktur. Satıcı da, yani üretici,  tüketici de çok bilinçli olmak durumundadır. Denetim ise arttırılmalı, iş olsun diye denetim yapılmamalıdır. Halkın sağlığı her şeyden önemli olduğu kadar, doğanın, çevrenin ekolojik dengenin korunması gelecek yaşam için elzemdir” dedi.

“KÜLTÜRSÜZ, CAHİL, DOĞAL VE ANTİBİYOTİKSİZ BALIK TERCİHİMDİR”

Çevre Ve Tüketici Haklarını Koruma Derneği (ÇETKODER) Genel Başkanı Mustafa Göktaş, “Ben işimi, acaba denetlenmiş mi, denetlenmemiş mi, sağlıklı mı, sağlık sız mı, hastalanır mıyım, hastalanmaz mıyım, hastalanırsam ne olur diyerek, şansa bırakmak istemiyorum. Hayatımı, yaşamımı birilerinin vicdanına teslim etmek ve sonrasında da merhamete sığınmak da istemiyorum. Ben bir tüketiciyim ve katıksız, doğal besin maddesi istiyorum. Doğal olanı bana yedirin diyorum. Genetiği oynanmış gıdayı, hormonlu gıdayı, antibiyotik uygulanmış gıdayı tüketmek istemiyorum. Eğer bunların uygulandığı yiyecek ve gıda maddeleri kültürlü oluyorsa, ben sağlığım için kültürsüz, cahil, doğal ve antibiyotiksiz olanını tercih ediyorum. Tüm tüketicileri de bu doğrultuda bilgi sahibi olmaya ve araştırıp soruşturmaya davet ediyorum” dedi.

ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ