AŞKIN VUSLAT PERDESİ

AŞKIN VUSLAT PERDESİ

sakircetin2

Burak SERDENGEÇTİ

 

“Kapıdan inek bakar,

İneğin alnı çakar

Fakirin nesi olur

Tek altını zor takar.”

Bir sevdalının alınyazısındaki sevda düğümünü düşünün, mühürlenmiş yüreğin kapı-sında pusuda durur. Gönül hanesine ipotek koymak isteyen hodkâmın bir yozluğuna “dur” derken elini ayağını engeller ki orası zata mahsustur. Sırça saraylardan inme-yen gönül, gözleri o yiğidini, ‘anka’sını arar durur; ta ki gittiği yerden gelesiye ka-dar.

Hatırlarım, hatırladıkça da kahrolurum maddî imkânsızlıklardan sevdiğini telli du-vaklı gönül kapısından alıp vuslat bahçesinin kapısını açamayanların çaresizliklerine. Saf, samimi gönül işlerinde zalimin zulmüne “dur” diyemeyenin acısını bilirim.

Köyümüzde fakir mi fakir, garip mi garip Ömer Ali adlı birini hatırladım şimdi. Öküz çobanı yoktu, birlikte öküz güderdik, ben o zamanlarda ilkokulda okuyordum. Ömer Ali, aşka gelir: “Allaah!” derdi. Bu sesle öküzlerin ve eşeğinin başlarını kaldırarak göğe doğru baktıklarını biliyorum. Ne deruni ve tılsımlı bir sesle söylerdi ki dağ taş inlerdi bu “Allaah!” sesine.

Daha sonraları Ömer Ali’nin olağanüstülüklerine şahit olurdum. Ürperir korkardım bu gariplikleri gördükçe. Perde makamına elinin tersiyle: “açıl ve aşikâr ol!” diyen bir deli dolu adamdı. Yüzünde tebessüm gitmezdi hiç.

Bu Ömer Ali’nin, Ömer adlı bir oğlu vardı. Gençlik çağlarındaki Ömer, sevdalanacak zamanı kendi belirlemediği gibi sevdalısını da kendi mi tercih etti bilinmez. Ömer Ali’nin mahdumu, mahbube ‘Doyduk’ kıza sevdalanır. İbrahim Aga: “On bin lira baş-lık parası, beş gremse, üç kelleli” der de başka bir şey demez. Bilmez ki karşı tara-fın motoru yok, katırı yok, hatırı sayılır mı katırsız evin! “Kız babası, naz babası” demişler. İbrahim için söylenmiş olsa gerek bu söz. Nuh der, Peygamber demez.

Ömer’in yangın yerini bildiği için nazlanır da nazlanır. Konu komşu araya girer, hiç çaresiz istedikleri olacaktır.

Ana bu ya, bilir sevdanın ne menem bir ateş olduğunu. Alnı çakal ineğin sırtına elini kor:

“Ala ineğim, bir sen kaldın elimizde, soğuk ayransız koma bizi. Ömer’imin hayırlı işi için seni pazara çıkarsam, ne gremse eder, ne de düğün derneğe yetersin. Anla hâlimden çok çaresiz kaldım. Oğlan askerden geldi, akranları gibi murat almak is-ter. Seni de beni de yaratan umut kapılarımızı kapatmasın!” diye yalvarır yakarır, dertleşir ‘ala’sıyla.

Kapı önünde, elindeki çöple toprağı karıştıran Ömer’in yanına sokulur:

“Ey oğul!” der ağlamaklı. “Kayınbaban: “Sözümden dönemem. Benim kızımın oba-daki kızlardan neyi aşağı kalır ki! Ucuza vermem kızımı” diyor. Düğün dernek ha de-yince kolay kolay kotarılacak iş değil. Bir etek dolusu para ister. Son çare, Almancı-ların gelmesini bekleyelim. Az daha sabredin, güz girsin hele!”

Ömer, ne desin anacığına, gözleri puslu, yüreği yaslı, sevdasının çıngılarını dışarı yansıtmadan:

“Sen, üzülme anacığım. Başlık parasını dermeye İzmir’e giderim; gece gündüz çalı-şır, hamallık, işçilik ederim, derken denklerim başlık parasını.”

Anası, bu kadar yoksulluğun üstüne tek oğlundan ayrı kalmanın acısını yüreğine gö-mer. Ömer, Akgedik Beli’nden İzmir yollarına düşer.

Güz giriminde Almancılar obaya döner. Para pul sadece onlarda vardır. İçlerinde Almancı Nazim’in kapısı çalınır:

“Nazim Aga, bir hayırlı işimiz var, kapına geldik. Biz ettik sen etme, bu müşkülü-müzü çöz. Yuva yapanın yuvasını Mevla mamur eder.” sözleriyle yalvar yakar olur. Almancılar da hava atmanın telaşındalar. “Nazim Aga, Ömer’in düğününe para ver-miş” desinler diye yardımda bulunur.

Çok geçmeden düğün dernek kurulur. Kırşehir’in çalgıcı abdalları; davul, zurna, keman, cümbüş sazlarıyla Ömer Ali’nin kapıda, dama asılı Türk bayrağının altında bir hafta çalıp çığırlar, düğün tekmil olur.

Bunlar güzel de borçlu Ömer Ali, gelin kızı eve indirdikten sonra mahzunlaşır. Se-vinci hüzne döner. Borçlar gel güze ödenecektir.Ala inek ahırda “mö”leşirken Ömer, üç aylık güveyilikten sonra aşkın vuslat perdesini aralar ve tekrar İzmir diya-rına yollara düşer. Doyduk gelinin elindeki kınalar solmadan “gelir” umudu üzerine türküler yakılır.

Bu çelişkiler, paylaşımdan ziyade ihtiyaçtan fazlasını daha fazla biriktirme isteğin-den kaynaklanıyor olmalı. Ayrıca olmayanın hakkını vermemekten ileri geliyor. İn-san olmanın ne kadar zor olduğunu, olacağını kime anlatacağız! Sebepsiz gurbetin yollarını arşınlayanın gözyaşlarını silmeye mendil mi var? Bütün mendiller kâğıttan mamul şimdi, insanların hormonlaştığı gibi.

ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ