NEHÜ’de 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Günü’ Sonuç Bildirgesi

NEHÜ’de 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Günü’ Sonuç Bildirgesi

kadin (550 x 367)

Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi Kadın Çalışmaları Araştırma ve Uygulama Merkezi (NÜKÇAM) olarak 24 Kasım-1 Aralık 2017 Tarihleri arasında 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Günü nedeniyle bu konunun önemine dikkat çekmek toplumda farkındalık yaratmak amacıyla bir çok etkinlik içeren çok kapsamlı bir program hazırlanmış ve gerçekleştirilmiştir. Kadına yönelik eşitsizlik, ayrımcılık ve şiddetin farkına varmak, nedenlerini sorgulamak ve bunu ortadan kaldırabilmek için hep birlikte vermemiz gereken mücadelenin altı çizilmiştir. Yüzyılların ürünü olan ataerkil zihniyeti ve etkilerini ortadan kaldırmanın elbette çok zor olduğu, ama farkındalık, bilinç ve istekle, kararlı bir iradeyle bunu sağlamanın mümkün olduğu vurgulanmıştır. Tüm etkinliklerimizde işlenen ortak tema ataerkil zihniyetin ve toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin; kadınları sınırlandıran, dar kalıplara hapseden, ezen ve sömüren, ayrıştıran, tüm toplumsal kaynaklara erişimini kısıtlayan unsurlar olduğudur. Kadınların hayatı bu kısır döngüde denetlenmekte ve tüketilmektedir. Özel alandan kamusal alana, eğitimden, çalışma hayatına, ekonomik hayattan siyasal hayata katılımda ve var oluşunda yaşadığı eşitsizlik, ayrımcılık ve şiddet kadını sürekli aşağı çekmektedir. Tüm bu sorunların ortadan kaldırılabilmesi için öncelikle toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması zaruridir. Toplumsal Cinsiyet Eşitliğinin sağlanması; kadınların insanca bir hayat sürebilmesi, tüm hak ve kaynaklardan eşit bir biçimde faydalanabilmesi, şiddetten kurtulabilmesi için gereken temel adımdır.

Programımızın ilk günü ““Kadına Yönelik Şiddetin Hukuksal Ve Toplumsal Boyutları” başlıklı panelimizde; şiddetin toplumsal ve hukuksal kaynakları irdelenmiştir. Kadına yönelik şiddetin en temel sebebi olan toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin sonuçları ortaya konulmuştur. Toplum kadını ve erkeği eşit görmedikçe, kadına ve erkeğe ayrı roller biçmeye devam ettikçe, cinsiyete dayalı işbölümü sürdükçe eşitsizlik ve şiddet asla son bulmayacaktır. Dünyada ve Türkiye’de kadına yönelik şiddetin türleri ve sıklığı ise ne kadar ciddi bir sorunla karşı karşıya olduğumuzu somut rakamlarla ortaya koymuştur. Şiddet sadece az gelişmiş ülkelerin ya da bölgelerin sorunu değil, gelişmiş ülkelerin ve bölgelerin de sorunudur. Bunun için, şiddetin toplumsal ve kültürel nedenleri iyice anlaşılmadığı ve sorgulanıp değiştirilmediği sürece kadına yönelik şiddet tüm boyutları ve vehametiyle süregiden bir sorun olmaya devam edecektir.

Şiddetin önlenmesinde yargı mekanizmasının rolü ise sorgulanması gereken bir diğer önemli konuydu. Maalesef hukuk ve yargı mekanizması da ataerkil zihniyetin taşıyıcısı olmaya devam ettiği sürece kadına yönelik şiddetin önlenmesinde caydırıcı bir güç olmayacaktır.

Kadına yönelik şiddete dikkat çekmek üzere üniversite öğrencilerimizin hazırladığı “Şiddet Döngüsündeki Kadın” başlıklı fotoğraf sergisi şiddetin etkisini tüm çıplaklığıyla ortaya koymuştur.

Nevşehir’deki ortaokul ve lise öğrencileri de “Toplumda Kadın Olmak” konulu Resim Sergisi ile toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin ürünü olan kadının toplumsal alandaki görünümlerini aktardıkları resimler sergilendi.

Üniversitemiz öğrencileri “Kadına Yönelik Şiddete Dur” demek üzere çok çarpıcı bir reklam filmi hazırlamıştır. Etkinliklerimizin her gününde gösterilen bu reklam filminde kadına yönelik şiddetin asla kabul edilemeyeceği vurgulanmıştır.

Üniversitemiz öğrencileri ile halkın konuya bakışını yansıtmak üzere sokağa çıkılmış ve sonuçlar “Nevşehir’de Kadına Yönelik Şiddet Algısı” kısa filmiyle ortaya konulmuştur. Sokakta da kadınlar eşitsizliğin, ayrımcılığın ve şiddetin farkında olduğunu gösterdi. Değişim için ise en önemli unsurun eğitim ve bilinçlenmek olduğu vurgulandı. Erkekler cinsiyete dayalı işbölümünün doğallığını ifade etmekle birlikte, kadın ve erkeğin insan olarak eşitliğine dikkat çektiler. Şiddetin asla haklı bir gerekçesi olmayacağı söylemi öne çıktı.

Öğrencilerimizle şiddet mağduru olan kadınlarla da görüşüldü. Deneyimini paylaşmak isteyen iki kadının şiddet hikayesi dinlendi. Programımızda “Şiddet Mağduru Kadınlar Anlatıyor başlığıyla yayınlanan bu kısa filmde kadınlar şiddet geçmişleri ile birlikte hayata tekrar nasıl tutunduklarını anlattılar. Şiddetin kader olmadığını, şiddete son verilebileceğini, bunun için ihtiyaç duyulan cesaret ve özgüvenin ise kendi içlerinde olduğunu, onu bulup ortaya çıkarmak için karar vermek ve çabalamak gerektiğini vurguladılar.

Programımızın ikinci gününde, kadınların mevcut durumu tiyatro, aracılığıyla sergilenmiştir. Ümmiye Koçak ve Arslanköy Kadınlar Tiyatro Topluluğu, “Baba Ben Geldim” adlı tiyatro oyunuyla kadınların yaşadıklarını gözler önüne serdi. Ümmiye Koçak ve ekibi tüm izleyicilere “öğrenilmiş çaresizlik” döngüsünden nasıl çıkılabileceğini gösteren somut örnekler oldular. Kadınlara umut verdiler. Her şeye rağmen mücadele ederek nelerin başarılabileceğini gösterdiler. Yeter ki farkında ve bilincinde olunsun.

Programımızın üçüncü gününde Üniversitemizin Tiyatro Ekibi “Benim Adım Hayat: Yaşanmış Öyküler” adlı gösteriyle gündelik hayatta kadınların yaşadığı eşitsizlik, ayrımcılık ve şiddetin farklı boyutlarını ortaya koydu. Ne kadar da kolaydı kadın olarak horlanmak, aşağılanmak, şiddete uğramak. Kadın olmanın zorlukları gerçek hayatın içerisinden bizlere ayna tutularak gösterildi. Öyle bir şey yapmasına gerek yoktu kadının ezilmesi ve şiddete uğraması için. Kadın olması yetiyordu. Tiyatro oyunu bu gerçeği tüm çıplaklığıyla yüzümüze vurdu.

Programımızın 4. Gününde  “Din Ve Kadın:  Kadına Yönelik Şiddetin Önlenmesinde Dinin Rolü” başlıklı kapanış panelimiz gerçekleştirildi.  Panelde şiddetin hangi kültürel kodlara dayandığı, hangi geleneksel ve ataerkil argümanlar kullanılarak beslendiğine dair kapsamlı bir analize ihtiyaç bulunduğu vurgulanmıştır. Kuran’ın evrensel ilkeleri ve Hz. Peygamberin örnek yaşamı dikkate alındığında aslında kadın ve erkeğin birbirinin tamamlayıcısı olduğu, hiyerarşik anlamda birbirine üstünlüklerinin olmadığı vurgulanmış, kadını ezen, ikincilleştiren anlayış ve uygulamaların dinin değil, ataerkil kültürün ürünü olduğu belirtilmiştir. Allah’ın kadını; köle olsun, yoksul kalsın, ezilsin ve şiddete maruz kalsın diye yaratmadığına dikkat çekilmiştir. Erkeklerle eşit bir hayatı paylaşmak üzere dünyaya gelen kadının, eşitsizliğe ve şiddete maruz kalmasını önlemenin yolunun kadınları her alanda güçlendirecek ve şiddeti toplum vicdanında mahkum edecek bir anlayışın tesis edilmesinden geçtiği ifade edilmiştir.

Programımızın 5. gününde kadınlar; eşitsizliğe, ayrımcılığa ve şiddete erkek egemen bir spor dalında hayır dedikleri gibi sporun da cinsiyeti olmadığını gösterdiler. Dostluğun kazandığı futbol maçı ile Nevşehir’de farkındalık oluşturulmuş ve kadına yönelik şiddeti önleme çabalarımıza ciddi bir katkı sağlanmıştır.

Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi Kadın Çalışmaları Araştırma ve Uygulama Merkezi (NÜKÇAM) Olarak 25 Kasım 2017 Kadına Yönelik Şiddetle Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Günü Etkinliklerimizin Tamamında aşağıdaki maddelerin geçerliliğini kabul ediyor ve vurguluyoruz.

  1. Kadınlar bu toplumun yarısını oluşturan erkeklerle aynı haklara sahip bireylerdir. Hiçbir cins bir diğer cinsten aşağı ya da yukarı değildir. İnsanız ve insan olarak aynı saygıyı ve değeri hak ediyoruz. Cinsiyetimiz insan olarak sahip olduğumuz haklarımızdan feragat etmemize neden olamaz. Kadın ya da erkek olarak dünyaya gelmemiz hayatımızı kaderimizi değiştiremez, değiştirmemeli.
  2. Kadını baskı altında tutmayı ve kadın üzerinde üstünlük kurmayı amaçlayan toplumsal cinsiyet temelli şiddet, erkek egemen toplumsal yapının etkisiyle ve toplumsal cinsiyete ait eşitsiz ilişki biçimlerinin bir yansıması şeklinde oluşmaktadır.
  3. Kadına yönelik eşitsizlik, ayrımcılık ve şiddet asla kişisel, özel bir sorun değildir. Kadına yönelik şiddet, kadınların yaşama, sağlık ve beslenme, eğitim, gelişme, toplumsal ve ekonomik yaşama katılım gibi temel insan haklarını ve özgürlüklerini ihlal eden önemli bir toplumsal, kamusal bir sorundur. Eşitsizliğin ve ayrımcılığın, şiddetin kendisi ideolojiktir. Erkekler ve kadınlar arasında hiyerarşi ve eşitsizliğin oluşmasını ve devamını sağlayan düşünceler ataerkil ideolojidir. Ataerkil ideoloji, kadına yönelik şiddetteki, kadın emeğinin kullanımındaki, kadına yönelik tüm eşitsizliklerin ortak paydasıdır. Hukukla düzenlemenin dışında; sevgi, duygu, vicdan, özveri, itaat, kutsal görev, namus gibi motifler kullanılarak ve cinsiyet eşitsizlikleri güncellenerek ataerkil yapı pekiştirilmektedir.
  4. Kadına yönelik her türlü şiddet; acı ve ızdırap veren, yaşam hakkını tehdit eden, temel bir insan hakkı ihlalidir. Kadına yönelik şiddet toplumu derinden yaralayıp zayıflatır, aile birliğini zedeler, anne ve çocuk sağlığını bozar.
  5. Kadına yönelik şiddet katı töre, gelenek gibi hiçbir gerekçe ile asla meşrulaştırılamaz.
  6. Cinsiyet temelli eşitsizlik ve şiddet birbirini besler. Eşitsizlik şiddete yol açarken şiddete uğramak yeni eşitsizliklerin doğmasına neden olmaktadır. Şiddetin yarattığı zararlar sonucunda kadınlar toplumsal kaynaklara ulaşmakta çok büyük engellerle karşılaşmaktadır.
  7. Cinsiyet farklılıklarının insanların doğasında olduğu ve değiştirilemeyeceği fikri üzerinde temellenen argümanlar şiddeti meşrulaştırır.
  8. Cinsiyete dayalı eşitsizliği üreten bütün sebepler yok oluncaya kadar, toplumun her kesiminde zihinsel dönüşümün yaşanması için mücadele edilmesi gerekmektedir. Bu zihinsel dönüşüm yaşanmadığı, kadın ataerkil kültürün ikincilleştirdiği konumdan kurtarılmadığı sürece, şiddet, kadını terbiye aracı olarak kullanılmaya devam edecektir. Kadına şiddet uygulayan erkek yargılama sırasında affedilmeye, iyi hal indirimi almaya, kadın katli “tutku derecesinde aşk” olarak nitelendirilmeye devam edecektir. Kadına yönelik şiddet asla kabul edilemez. Kadına yönelik şiddetin bir insan hakkı ihlali olduğu, eşit, adil ve yaşanılabilir bir dünya için şiddeti üreten bütün mekanizmaların toplumun her kesiminden topyekün bir mücadele ile yok edilmesi gerektiği unutulmamalıdır. Bu mücadelede tüm kurum ve kuruluşlar, bireyler işbirliği yapmak zorundayız. Eşitsizliğin, ayrımcılığın ve şiddetin ortadan kaldırılması, daha güçlü bireyler, daha güçlü kadınlar, daha güçlü aileler ve daha güçlü bir toplum anlamına gelecektir. Eşit, adil ve yaşanılabilir bir dünya için hep birlikte çalışmalıyız.
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ